Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

1Nis/170

Anadolu Selçuklu Devleti’ni Anlamak ve Sivas -Dr.H.İbrahim KAHRAMAN

h i kahraman drAnadolu Selçuklu Devleti’ni Anlamak ve Sivas - Dr. Halil İbrahim KAHRAMAN

28.03.2017

Aydınlar Ocağımızın faaliyetlerinden biri de her biri başka bir şehirde yapılan şura toplantılarıdır. Sivas Aydınlar Ocağı’nın ev sahipliğinde yapılan toplantımız bunlardan biridir. Kocaeli Aydınlar Ocağı üyelerinden bir gurup olarak 2016 Ekim ayında yapılan toplantıya katılmış ve bu vesile ile bu şehrimizi gezip görmek, tanıma fırsatı bulmuştuk.

Sivas, Orta Anadolu’nun doğusunda bulunan, dışarıdan bakılınca kara ikliminin soğukluğu ve sanki doğunun yokluk ve her türlü fakirliğin olduğu bir ilimiz sanılır. Hâlbuki zannedilenin aksine önce insani değerleri yüksek olan vatandaşlarımızın yaşadığı, birçok zenginliği de bünyesinde barındıran, Selçuklular döneminde önemli bir merkez haline gelmiş, kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir şehrimizdir. Bunu gidip görünce daha iyi anlıyorsunuz.

Sivas, Anadolu topraklarının Türklerce alınışından sonra da önemli bir merkez olmuştur. Selçuklu Devletine baş şehirlik yapmış, bilim ve ticarette de önemli merkezdir. Şöyle ki 1200’lü yıllarda birçok üniversite ( medrese ) ye sahiptir. Şu anki kent meydanında çifte minareli medrese hukuk eğitiminin verildiği, hemen karşısında ki Şifaiye Medresesi tıp eğitiminin verildiği, onun yanında Buruciye Medresesi fen ve biyoloji eğitiminin verildiği yerler olup, 1200’lü yıllarda yapılan ve hizmet veren eserlerdir. Biraz uzağındaki Gök Medrese de mimarisi ve benzeri güzellikteki yapısı ile ilahiyat alanında hizmet vermiş olan eserdir. Bunların 1200-1300’lü yıllarda yapılıp o dönemin insanlarına hizmet eden kurumlar olduğunu düşünürsek, Sivas’ın o devirlerde ne kadar gelişmiş bir şehir olduğunu anlayabiliyorsunuz. Bu eğitim ve hizmet kurumları ile Selçuklu atalarımız tıp ile insan sağlığının, hukuk ile toplum sağlığı ve adaletin, fen bilimleri ile hayatın, ilahiyat ile din ve ahlakın önemini anladığını görüyorsunuz. Bunlar, yüksek bir medeniyetin ancak hayatımızı kuşatan bilim yuvalarının bütüncüllüğü sayesinde olabildiğini gösteriyordu. Sivas, Osmanlı Devletimiz döneminde de önemli bir idari merkezdir. Kurtuluş savaşı öncesi M. Kemal Atatürk’ün başkanlığında, 1919 Ekimindeki Sivas Kongresi de bu şehirde yapılmış ve Milli Mücadele Hareketine 108 gün ev sahipliği yapmıştır.

Sivas’ın birçok güzellikleri vardır. Ama Divriği ve bu kasabadaki Ulu Camii ve Şifahanesi mutlaka bilinip, görülmesi gereken bir eserdir. Bunun için bir günümüzü buraya ayırdık. Görülmez ise olmaz sözünü de hak eden bu eseri, Evliya Çelebi de çok över ve ‘’övülmesine diller kısa(yetersiz) kalır’’der. Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi 1985 de Unesco tarafından kültürel miras listesine alınmıştır. Taş işçiliğinin en güzel şekilde uygulandığı ve görenleri hayran bırakan bu eser Selçuklu döneminin en güzel bir eseridir. Mengücek Beyi Ahmet Şah ve hanımı Turan Melek Sultan tarafından Ahlat’lı Hürrem Şah’a yaptırılmıştır. Sultan hanım aynı zamanda Kayseri’de kendi adına bir şifahane yaptıran Gevher Nesibe Sultan’ın yeğenidir. Camii ve şifahanedeki taş bezemeler her biri farklı mesajlar veren özelliklere sahiptir. Kapılardaki taş işçiliği birbirinden farklı, derinliği-çeşitliliği ve çok boyutluluğu ile mükemmeli yakalamış, görenleri hayran bırakacak özelliktedir. Farklı anlamlar da taşıyan bu bezemelerden ikisini tanımanızı isterim. Doğudaki şah kapıda ’’mülk tek ve kahhar olan Allah’ındır’’ yazı ve bezemesi kibir ve gösterişten uzaklığı hatırlatır. Kuzey kapıdaki kartal güç ve özgürlüğü gösterirken; şahin figürü ise boynu eğik hali ile Selçuklu Devleti’ne bağlılığı gösterirken bir ayağı pençesi yukarıda haliyle adaletsizliğe karşı temkini olarak yorumlanmaktadır. Şifahane kapısının sağ ve solundaki bugün tahrip edildiği için tam görülemeyen kadın ve erkek figürleri, o günlerdeki erkek ve kadının idari etkideki varlığını göstermektedir.

Bu ulu eseri gördükten sonra Divriği konaklarını gezdik. Nuri-Naci Demirağ kardeşlerin müze haline getirdiği ve bir sivil toplum kuruluşunun çalıştırdığı güzel konakta öğle yemeğimizi yedik. Divriği’nin alatlı pilav ve üzüm hoşaflı bu yerel yemek tüm yorgunluğumuzu almıştı. Müze ev, bu iki kardeşin cumhuriyetimizin ilk yıllarına ait önemli hatıraları anlatıyordu. İlk üretilen sigara kağıdı “Türk Zaferi”, Demirağ soy isminin hak edildiğini gözler önüne seren demir yollarımız ile ilgili çalışmalar, Türk uçak sanayi ile ilgili çalışmalar hakkındaki bilgiler, gezenler için umut ve gurur kaynağı idi.

Anadolu Selçuklu Devletimizin bu güzel eserlerini barındıran Sivas ilimiz ve Divriği ilçemizi görmek her birimiz için büyük mutluluk kaynağı olmuştu. Buraların restore edilip gelecek nesillere sağlam şekilde bırakma çalışmaları mutluluğumuzu arttırmıştı. Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi ve çevresindeki tarihi dokunun Cumhurbaşkanımız Sn. Abdullah Gül, şimdi de Sn. R.Tayyip Erdoğan himayesindeki çalışmalar ile restore edildiğini öğrenmek kendilerine teşekkür vesilesidir. Restorasyonlar ve Divriği’nin yeni ulaşım imkanlarının tamamlanması, bu kıymetlerimizin bilinmesi, iç ve dış turizmimize ciddi katkı sağlayacak özelliktedir.

Akıl ve bilginin rehber olduğu mutlu ve sağlıklı günler dileğimle.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.