Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

9Kas/160

Adı gibi koca, yüreği bayram olanların diyarı Kocabayramlılar; – Muhammet SAKAOĞLU

  Adı gibi koca, yüreği bayram olanların diyarı Kocabayramlılar; - Muhammet SAKAOĞLU

Bir teşekkür yada vefa borcunun geç kalmış kaleme alınışı olarak nitelendirebilirsiniz bu yazıyı. Kocabayramlar deyince ruhuma ilik ilik işlenmiş güzel anılarım geliyor aklıma. Yaşadığım şeyler ve yaşatılan güzellikler oldukça yoğun ve hoş.

Askerlik vazifesini yapmak için askere giden Harun hocamın yerine vekil bir imam olarak  onbir aylığına sınırlı bir zaman için gönderilmiştim köyünüze…

İlk olarak duygularıma biraz olsun tercüman olması düşüncesiyle; Köyünüzdeki ilk  günümden bahsetmek istiyorum. Bir yaz akşamıydı... Günlerden Pazartesiydi. Kocabayramlara taşınmış. Ve akşam olmuştu.

Günün sonunda taşınmanın verdiği yorgunluğu üzerimden atmak ve çay demlemek için mutfağa gitmiştim.. Ancak ne kadar aradıysamda bulamadığım bir şey vardı. Belki de evden hiç getirmemiştim. O da bir adet kibrit, yada çakmaktı...

Yetişme tarzı mı diyeyim yoksa evimden uzak bir köyde yalnız kalmanın verdiği bir duygumu bilemiyorum ama bir gariplik çekmiştim ki sormayın. Ve o akşam bir ateş istemek için bile kapınızı çalmamış, belki de çalamamıştım. O yorgunlukla dinlenmek için öylece uyuya kalmışım zaten. Bir çakmak bile isteyememiştim köyünüzdeki ilk akşamım da.

Şimdi mi? Bakıyorum da çayını içmediğim, sofrasında bulunmadığım hane bile kalmamış. Gençler bana arkadaşım, kardeşim diye hitap ediyor, küçük delikanlılar bile benim için Hocam kelimesini kenara bırakmış Muhammet abi demeye başladığını duyuyorum cümlelerin de… Tabi ki mutlu ediyor bu cümleler beni. Yaşlı amcalara, teyzelere artık dede, nine diyor. Onlarda bana oğlum, torunum dediklerini duyuyorum zaman zaman.

Köydeki yengelerime ise artık abla diyor, bazen yenge kelimesini kullandığımda da hemen  abla! abla! de artık gibi uyarılar alıyorum. Böylece aidiyet duygularına ve mükemmel duygulara bürünüyorum… Uzun kış gecelerindeki misafirliğe davetleriniz olmasaydı, nasıl Sizleri tanıyabilirdim ki?. Köyünüzde her fırın yandığında, kapıma bazen bir çocuğun eline tutuşturulmuş pide ve mis gibi kokan sıcak ekmek ikramlarınız ve bazen de fırının önüne doğrudan davetleriniz ile güzel anılara sahip oldum. Yazın buz gibi ayran’a, kışın’da sıcak çaya eşlik eden hoş muhabbetleriniz olmasaydı nasıl bu anılara şahit olunur ve bu duyguları  yaşayabilirdim ki?.

Yazdıkça hatıralarım canlanıyor gözümde...

Gönül içtenliği ve büyük fedakarlıklar ile  hazırlanan köy meydanında ki o organizasyonları, o programları unutmak mümkün değil. Hangisini unutabilirim ki?. Ramazan iftarlarını mı? Hiç sanmıyorum. Kış aylarında ızgarada hamsi ve aşure ikramları gözümün önüne  geliyor. Sizce unutulur mu, bu güzel hatıralar?

Özellikle keşkek ve tenekede tavuk ilk kez tattığım lezzetler arasında... Ben bu etkinlikler de  Sizlerde var olan birliği, beraberliği gördüm. Ve Sizlere bu birlik ve beraberliğin vermiş olduğu gücü ve mutluluğu hissettim. Sizler de benle bu mutluluklarınızı ve güzel anlarınızı  paylaştıkça kendimi köyümde gibi hissediyor, Sizler de bana kendimi köyümde gibi hissettirdikçe de köyüme dair bir özlem çekmiyordum.

Genelde akşamları yalnızlık çekmiyor. Bazen cami cemaatim, bazen camiye gelmek için vakit bulamayan komşularımla beraber vakit geçiriyor. Bazen de lisede okuyan arkadaşlar ders çalışmak için geliyor, dersler bitince de  muhabbet ediyorduk. Bazen de davetleriniz ile Sizlere sohbet etmeye gidiyorduk. Hafta sonlarında ise İzmit’te ikamet eden arkadaşlardan vakti müsait olanları köye davet ediyor, akşamları flim izliyor, çekirdek çıtlatıp, çay içiyorduk…

Flim izlediğimizden bahsetmişken de tercihimizi köyde geçen korku flimlerinden yana kullandığımız da aklımdan çıkmıyor bu arada...

Gün geliyor sabah namazına kadar sabahlıyor, hem de sabah namazına cemaat bulmuş oluyordum… Gün geliyor, yaptığımız muhabbetlere zaman  yetmiyordu. Gündüzleri de yine hem İzmit’te ikamet eden arkadaşlarla hem de köyde bize katılmak isteyenlerle yaptığımız piknikler, mısır közlemeler, doğa yürüyüşleri ve ızgara programlarımız ile hafta sonunu da en dolu bir şekilde değerlendirme gayretinde oluyorduk.

Ancak bir süre sonra artık köy dışında da bir araya gelmemiz gerektiği düşüncesi ve isteği hakim olmaya başladı bizlerde. Bunun için  öncelerde yine sinama’da buluşuyor, köy dışında ki buluşmalarda amacın biraraya gelip farklı bir şeyler yapıp, muhabbet etmek olduğunun vurgusunu hiç ama hiç aklımızdan çıkarmıyorduk. Her buluşmamızda güzel bir gün geçirdiğimizi ifade ederek ve gün sonunda mutlaka teşekkür ederek günü taçlandırıyorduk…  Köydekilerle beraber yine Kocabayramların yolunu tutuyorduk. Güzel bir muhabbet, samimi ortam kuruyorduk aramızda... Kim bilir belki de bugünkü arkadaşlıkların ve bugün anlatılacakların temelini atıyorduk yavaş yavaş….

Zaman hızla akıp  geçiyor. Geçici olarak gelmiş olduğum köyünüzdeki  görev sürem doluyordu. Bir şeyler yapıp bu kısa süreli zamanı en etkin şekilde kullanıp değerlendirmem gerektiği konusunda çevremde ki sevdiğim insanlardan bu yönde tavsiyeler alıp ne yapabileceğimiz hakkında istişareler de bulunuyordum.

Bir süre sonra  işte tam bu noktada, devreye gençlerin öncülüğünde, Onlarında gayretleriyle benim köyüm olan Sepetçi Köyü - Kocabayramlar futbol maçı yapma düşüncesinde bulduk kendimizi. Amacımız bu güzel köyü Sepetçiyle tanıştırmak, kendi köyümün güzelliklerini ve insanlarını Siz güzel insanlarla buluşturmaktı.

Hiç vakit kaybetmeden gençlerle birlikte bunun programını yaptık. İkili görüşmeler ile tarihini ve saatini de belirledik bu karşılaşmanın. Birkaç hafta sonra oynanacak maç için takım formaları ve pankartlar hazırlanmaya başlanmıştı bile... Bir yandan da katılımın yoğun olması için  özelikle sosyal medyada etkinlikler paylaşarak herkesi bilgilendirmeye çalışıyorduk.

Derken  beklenen gün gelmişti. Oldukça yoğun bir katılım ile ve ilk düdüğün sesi ile  maç başlamıştı. Unutulmaz heyecanlarım arasındaydı bu 90 dakika. Nasıl heyecan duyulmaz ki..  Sahada beraber büyüdüğüm Sepetçili arkadaşlarım ve onlar kadar sevdiğim Kocabayramlı arkadaşlar bir aradaydı. Tabi ki sadece sahada heyecan yoktu. Bir benzeri heyecanda taraftarların yani maça gelmiş olan Sepetçili ve Kocabayramlıların sohbetleriydi, heyecanıma heyecan katan. Sahada maç oynanırken bir yandan da kenarda muhabbet ediliyor, güncel olaylardan, ortak noktalar çıkararak, Kocabayramlı ve Sepetçili davetlilerin sıcak çay eşliğinde kaynaşmalarını izliyordum. Zaman zaman da koyu muhabbetlere katılıyor, tanış olmalarının verdiği mutlulukla çayımı yudumluyordum. Zaten Buradaki amaç da bu muhabbetlerle dostluğun kalıcı hale gelmesini sağlamaktı. Gönlü güzel genç arkadaşlarımla hayalimiz buydu ve biz bunu gerçekleştirmek istemiştik. Umarım başarmışızdır.

Söyleyecek çok şey var. Hepsini anlatmam mümkün değil ama  bir çok konu hatıra olarak  halen yerini koruyor... Her şeyin sonu olduğu gibi bu yazının da bir sonu var ve artık o sona geldik.

Öncelikle okumaya değer gördüğünüz ve vakit ayırıp okuduğunuz için değerli okuyucu Size  teşekkür ediyorum… Tabi bana bu yazıyı kaleme almamı sağlayan ve ‘’Kocabayramlar da iz bırakanlar’’ adlı  çalışmada bana da yer ayırarak duygulandıran, Sizler adına ifade eden  Ahsen OKYAR bey’e  de ayrıca teşekkür ediyorum...

Son teşekkürüm de tüm Kocabayramlılara ve bedeni Kocabayramlarda olmayıp yüreği Kocabayramlarda atanlara.. Her şeyin güzel gönlünüzce olmasını, birlik ve beraberliğinizin hiç bozulmamasını diliyorum.

Kendi kaleminden Muhammet SAKAOĞLU

İzmit’te dünyaya gelmişim Mayıs ayıymış ve ve bir Cuma günüymüş…(Cuma günü mübarek gün)

O zamanlar bir çok bebek gibi  benim ismimi de Dedem vermiş. Dikkat (T)  ile (T)  önemli çünkü sıradaki bebeğin ismini belirlemiş (Talha Sakaoğlu)

Sonraların da zaten 7 yaşına kadar gez, toz, dolaş gibi kavramlar yok belki hayatımda ama en çok geri gelmesini istediğim yıllar. (Gelmez ama biz isteyelim)

Sonraları ilk öğretim okuluna Dr..Ferdi Kocal İlköğretim okulunda değerli hocam Mehmet AKTAŞ ile tanışma fırsatı buldum… Beni bir tuttu okuma yazmayı bir çırpıda öğretti (öğretim metotlarına girmiyorum çünkü halen öğretmen ve benim yüzümden açığa alınsın istemem

Sonra taşımalı eğitim’den dolayı farklı bir okula ismi ile bağdaşmış Ulusal Egemenlik İlköğretim okuluna geçiş yaptık bütün köycek.

Ulusal Egemenlik İlköğretim okulunda Semra Aksoy Hocam ile tam bir eğitim süreci başladı (hayata dair)

Sonralarında  ise İmam Hatip Lisesi ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim programın ön lisans okudum…

Ve kandıra da şirin güzel bir köy de Kocabayramlar köyünde ilk memuriyet ile ve imam’lık ile tanıştım, 11 ay görev süremin sonunda oradan ayrıldım.

Daha sonrasında bazı özel firmalar da çalıştım tabi Efe Tur, Aras Kargo bunlardan sadece ikisi..

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.