Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

15Mar/160

O MAKAMDA OLANA DÜRÜSTLÜK YARAŞIR – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avO MAKAMDA OLANA DÜRÜSTLÜK YARAŞIR – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Anayasa Mahkemesi’nin iki gazeteci Can Dündar ile Erdem Gül hakkında verdiği hak ihlali kararına Cumhurbaşkanı Erdoğan ve “kahve dövenin hık deyicisi” durumundaki malum medyanın tepkisi sert ve insaf sınırlarını aşan boyutta oldu.

Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinden 12’si bu gazetecilerin tutuklu yargılanmasını haksız bulurken, 3 üye tutuklama kararını haklı bulmuştu.

AYM yürüyen davanın esasına girmeden sadece “tutuklu yargılamada haksızlık olduğunu” tespit etmişti.

Bu karardan sonra iki gazeteci hapisten çıktı. Fakat Erdoğan ve yandaşlarının eleştirileri bombardımana dönüştü.

AYM’nin “Anayasayı çiğnediği” iddia edildi.

“AYM kendisini yerel mahkeme yerine koyarak yetkisini aştı” denildi.

“İç yargı yolları tüketilmediği için yetkisi olmadığı halde davaya bakamaz” denildi.

Büyük bir öfke patlamasıyla “tutuklu kalmalıydılar” denildi.

Oysaki gerekçeli karar açıklandığında, “tutukluluk hali devam etmeliydi” diyen 3 AYM üyesi hakimin bile bu yetkisizlik iddialarına katılmadığı görüldü.

Yani “tutuklu yargılamanın devamı yönünde oy kullanan bu hakimler bu konularda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Adalet Bakanı Bozdağ’dan farklı olarak bu davayı inceleyen Anayasa Mahkemesinin yetkisinin olduğunu düşünüyorlar.

AYM kararın gerekçesini açıkladıktan sonra da RTE ve yandaş medya eleştirilerini sürdürdü.

Erdoğan, “AYM, Anayasayı hiçe sayarak kendini mahkemenin yerine koymuş, bireysel başvuru hakkıyla ilgisi olmayan bir karar vermiştir. Sayın Başkan bana daha önceleri bizzat kendisi söylemiştir, 'gerekçeyi hazırlamadan asla karar açıklamayız' diye. Ama ne yazık ki şimdi ben bu olayı yaşayınca gerçekten çok üzüldüm ve buradan söylüyorum, çok kırgınım. Niye, O MAKAMDA OLANA DÜRÜSTLÜK YARAŞIR da onun için” dedi.

“O makamda olana dürüstlük yaraşır” sözü çok doğrudur. Dürüstlük herkesten beklenmesi gereken bir davranıştır. Özellikle de yasama, yürütme ve yargı erklerini kullanan en üst görevlilerden…

***

Hiç Cumhurbaşkanı bilmez mi? En azından içlerinde tanınmış Anayasa profesörlerinin de olduğu danışmanlarının bilmemesi mümkün mü? Adalet Bakanı da bu konuda bilgisiz olamaz.

Anayasaya göre “gerekçesi yayımlanmadan karar açıklanamaz” diye tanımlanan kararlar İPTAL kararlarıdır. Oysaki BİREYSEL BAŞVURU durumunda HAK İHLALİNE DAİR KARARLARIN açıklanması için gerekçeli kararın yayımlanması beklenmez.

Adalet Bakanı “AYM yetkisini aştı” diye açıklama yapsa da, Adalet Bakanlığı’nın daha önceki görüşüne göre de, “hak ihlali varsa iç yargı yolları tüketilmeden de AYM’ne bireysel başvuru yapılabilir.”

Bütün bunları bildiği veya bilmesi gerektiği halde AYM’ne tamamen siyasi gerekçelerle yukarıdaki eleştirileri yapanlara da hatırlatalım:

“O makamlarda olanlara dürüstlük yaraşır.”

***

DÜRÜSTLÜK MÜDÜR?

Malum çevrenin, geçmişte savunduklarının tam tersine olarak, bugün “AYM tutukluluğa itirazları görüşemez” demesi dürüstlük müdür?

Aynı çevreler “Ergenekon Terör Örgütü” dosyası ile yargılananların “kumpas” sonucu haksız yere tutuklandığını tespit eden ve hüküm giyenleri serbest bırakan AYM kararını alkışlamışlardı. Bugün “AYM yürüyen davalarla ilgili şikâyetleri görüşemez” veya “esasa giremez” diye efelenmeleri dürüstlük müdür?

Can Dündar ile Erdem Gül haklarında soruşturma açıldıktan 6 ay sonra tutuklandılar. 6 ay boyunca tutuksuz kalmalarının sakıncası yoktu da, şimdi tutuksuz yargılansalar hukuken hangi sakıncalar doğabilirdi? Bu soruya cevap veremeyenlerin “tutuklansınlar” kampanyası ve hukuk dersi vermeye kalkması dürüstlük müdür?

Yargılama bitmeden hâkimler yerine hüküm vererek “AYM hainleri, casusları serbest bıraktı” propagandası yapmak dürüstlük müdür?

***********************************************

HUKUKUN BİTTİĞİ YERDE

Cumhurbaşkanının “ben Anayasa Mahkemesi kararını kabul etmiyorum, uygulamıyorum” sözlerini ve “yerel mahkeme AYM kararına direnmeliydi” diyen direktiflerini hatırlayan bazı okuyucuların yukarıdaki açıklama gayretlerimi pek naif bulacağını biliyorum.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ı hedef alarak, “Sen kime kandın Zühtü”, “Kandıramazsın Zühtü”, “FETÖ’nün yuvasını Zühtü gizledi” diye seviyesiz manşetler atan yandaşlarla anlaşmanın imkânı olmadığı da malum.

Bu bakımdan “sözün bittiği yerde” oyalanmayı,  “işin şirazeden çıktığı” kısmı tartışmayı yersiz buluyorum.

Çünkü biliyorum ki, Anayasanın 138 inci maddesindeki şu hükümleri hatırlatmanın bir faydası yoktur. “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”

“AYM kararlarını tanımıyorum, uygulamıyorum” sözlerinin sarf edildiği gün, sohbet ettiğim ilkokul mezunu iki esnaf arkadaş “Artık biz de mahkeme kararını tanımıyoruz. Kendi hakkımızı kendimiz alacağız” dedi. Halkımızın irfanı ile meseleyi çok iyi anladığını gördüm.

Hukuk devletinde tasavvuru dahi mümkün olmayan söz ve davranışların değerlendirmesini halkımın basiretine bırakıyorum.

*********************************************

ANKARA’DA 3. BOMBALI SALDIRI

Başkent Ankara’nın kalbinde Kızılay’da yeni bir bombalı saldırıda son açıklamalara göre 37 vatandaşımız vefat etti, 71 yaralı var. 15’i ağır yaralı olduğundan ölü sayısının artmasından endişe ediliyor.

Öncelikle bombalı saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar, yakınlarına ve Türk Milletine sabır ve başsağlığı diliyorum.

Türkiye içeride PKK ile adeta iç savaş görüntüsünde mücadele ediyor. Komşumuz Suriye büyük devletlerin ve profesyonel örgütlerin çatışma alanı haline geldi.

Türkiye IŞİD, PYD, Suriye (Esad Yönetimi) ve Rusya ile düşman. İran ve ABD ile menfaatleri uyuşmayan devlet konumunda. ABD, Rusya ve İran ile Suriye konusunda anlaşmış gibi.

Suriye’den kontrolsüz bir şekilde ülkemize alınan 3 milyon civarındaki sığınmacıların içinde ne kadar terörist, ne kadar ajan olduğu meçhul. Bu durumun güvenlik zafiyeti yaratmaması mümkün değil.

Bu olanlar Türkiye’nin terör riskini artırdı. Bundan sonra da yurdumuzun her tarafında Kızılay’daki patlamaların benzerlerinin olabileceğini ve canımızın daha çok yanmaya devam edeceğini öngörebiliriz.

Maalesef 3 milyar Euro karşılığında, kayıtlı ve nitelikli sığınmacıları Avrupa’ya gönderip, kayıtsız ve niteliksiz sığınmacıları Türkiye’ye almak üzere yapılan “Kayseri pazarlığıpolitikası terör riskini artıracaktır.

Türkiye’nin bu riskleri asgari seviyeye düşürmesi düşmanlarını azaltıp, dostlarını artıracağı yeni bir dış politika izlemesine; sığınmacı meselesini, çözemese bile, kontrol edebilmesine ve terörle mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürmesine bağlı.

14.03.2016

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.