Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

1Şub/160

SIRTIMIZDAKİ KAMBUR – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

mehmetcemal-iftigzeli2SIRTIMIZDAKİ KAMBUR - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Yavuz Bülent Bakiler ustamız ile yarım asırlık bir hukukumuz var. Kendisini 1950’li yıllarda Serdengeçti’deki şiirlerden tanırım. Gel zaman git zaman Ankara’da birlikte olduk. TRT’de beraber çalıştık. Türkiye Yazarlar Birliği (1978) ile Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı (1984) kurucuları arasında yer aldık. İstanbul’da da görüşüyor, birlikte etkinliklere katılıyoruz. Ümraniye’deki bir programa beni de götürmüştü. Salon boşa yakındı. Yavuz Bülent Bakiler sık sık espriler yapar, kara mizah gelişmelere dikkat çeker. Bu defa da öyle oldu. Salona sordu “İçinizde kitap okuyan var mı?” diye. Bir kişi elini kaldırdı. “Peki gazete okuyan?” Salondan çıt çıkmadı. Toplantıya katılanlar Yavuz Bey’in kızacağını sandılar.

-Güzel.. çünkü İslamın ilk emri “Okuma” olduğu için sizler bu kutsi emre uyarak, riayet ediyorsunuz. Tebrik ederim!

İnce kara mizahı kimse anlayamadı. Bir başörtülü kız öğrenci elini kaldırdı ve hemen konuşmaya başladı:

-Hayır Efendim, İslamın ilk emri “oku”dur. Okuma değil.

Yavuz Bülent tebessüm etti:

-Ya öyle mi?

-Evet öyle.

-Peki niçin okumuyorsunuz, insanlarımız kitap okumuyor?

Bir tartışma başladı dinleyiciler arasında. Kimisi “Kur’an” okuduğunu anlatıyordu, kimisi sabahları mutlaka televizyon haberlerini izlediği için ihtiyaç hissetmediğini, bazıları öğretmeni her gün onlara kitap özetleri anlattığı için böyle davrandıklarını hatırlattılar.

Yavuz Bülent Bakiler gelişmiş ülkelerdeki basılan kitap sayılarını, mevcut kütüphane rakamlarını, bunları takip eden insan sayısını söylediğinde herkes başını önüne eğdi. Etkilenen oldu, umursamayanlar oldu.

ŞİMDİ NE OLACAK?

Ankara Milli Kütüphane ve TBMM Kütüphanelerine giden politikacıları araştırdım bir zamanlar. Sonra da yayınladım. Kütüphanelerimize giden siyasetçi sayısı da azdı maalesef, gazeteci rakamı da öyleydi. Bir elin parmakları kadardı bu isimler; Hayır Diyebilen Türkiye, Türkiye Gerçeği, Siyaset Yılları, Devlet İdaresi, Cenevre Yılları, Bir Ömür(2014) kitaplarının yazarı ve henüz kaybettiğimiz Devlet ve Sanayi Bakanlıkları yapan Kamran İnan(Bitlis/Hizan 1929-1915 Ankara) ile İsraf Ekonomisi, Dost Gözüyle, Hüzün ve Kudret Mesleği Notlar, Savunma kitaplarının müellifi, Ticaret ve Kültür Bakanı olarak görev yapan Agah Oktay Güner(Bayburt 1937) Ankara Milli Kütüphane ve TBMM Kütüphanesine sık giden isimlerdi.

Bir yerde sorun var ama ne? Üstelik bu sorun sürekli büyüyerek üzerimize geliyor, sonra da acımasızlaşarak bütün duyguları, özellik ve güzellikleri süpürüp gidiyordu. Peki ne idi bu?

Bu defa da Vahdet’in (07 Ocak 2016) manşeti “Ulusal Tehdit” bu yarayı yeniden gündeme taşıdı. 80 milyona yaklaşan ülkemizde sadece 1121 halk kütüphanesi var. Burada görevlilerin sayısı ise 360!. Neden? Çünkü çoğu kütüphanemiz ilgisizlikten kapalı da ondan. Hiç bir vali, rektör, kaymakam, akademisyen buralara uğramaz, ayrıca işi de düşmez. Hem kütüphane sayısı, hem de düzenli okuma oranında Avrupa ülkelerinin çok gerisinde olduğumuzu hatırlatan Kütüphaneci Ali Fuat Kartal “Ulusal bir sorun ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin okuma alışkanlığı sorunu sahipsiz durumdadır. Milli bir sorun olarak kabul edilmezse, geleceği tehdit altında olan bir ülke olacağız” diyor. Rakamlarda veriyor üstelik.

ÜLKELERE GÖRE NÜFUS VE KÜTÜPHANE SAYILARI;

Nüfus Kütüphane sayısı

ALMANYA 83 milyon 11.332

İSPANYA 48 milyon 5.209

FRANSA 65 milyon 4.008

TÜRKİYE 78 milyon 1.121

Çok acı bir tablo ve ortaya çıkan rakamlar da bize gösteriyor ki 10 bin kişiden sadece birimiz okuyoruz.

ÜLKELERE GÖRE DÜZENLİ OKUMA ORANLARI da şöyle:

JAPONYA...........................%14

ALMANYA..........................%11

İNGİLTERE........................%11

TÜRKİYE.............................%0.01

Libonet okur profili ve kitap satın alma davranışları araştırmasına göre de ülkemizde en az Ege’de % 6, Karadeniz ve Akdeniz de %9 oranında kitap okunuyormuş. Okumada %34 ile Marmara Bölgesi başı çekerken, bunu %17 ile İç, %15 ile Güneydoğu, %10 ile de Doğu Anadolu takip ediyor.

ÜRETİLENLER VE KUL HAKKI

Bir başka araştırmada ise Türk insanının ihtiyaçları arasında kitap 235. sırada yer alıyor. Azerbaycan’da hala bir şiir kitabı 100 bin adet basılırken Türkiye’de en fazla bin adet yayınlanıyor. Telif hakları ödemeleri ise hususan islamcı kesimde içler acısı. Kul hakkına riayet edenlerin sayısı çok az. Öte yandan her iki taraf da Necip Fazıl ve Nazım’ın mirasını yemeyi sürdürüyor.

Bir Norveçli okumaya ayda 330 saat ayırıyor. Amerikalı 210, Japon 87 saat. Türkiye’de ise bu oran en düşüğünden üçte bir daha geride. Dünya üniversiteleri arasında ilk 500’de ise sonuncu sıralarda Türkiye.

Bir Norveçli ayda 137, Alman 122, Belçikalı ve Avusturyalı 100, Güney Koreli 39 dolar harcarken, bizim insanımızın kitaba ayırdığı para 1.3 dolar. Kutlu ve mutlu günlerde birbirlerine kitabı hediye eden 180 ülke arasında ise 140. Sıradayız. Uluslararası Yayıncılar Birliği IPA raporlarına göre yayın yapan 12 ülke arasında ise 11. Sıradayız. Henüz sonuncu olamamış, bizden sonra bir ülke daha var.

En önemlisi ise Bileşmiş milletler Raporlarına göre insani gelişmede 173 ülke arasında 86. sıra bizim. Ne acı!

Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği 30-31 Mart tarihleri arasında Şehir Üniversitesi’nde toplanacak. Fikri Mülkiyet Platformu ile birlikte “Yayımcılıkta Telif Hakları” konusu tartışacak.(http://fikrimulkiyetplatformu.org ve de iletişim@fikrimulkiyetplatformu.org) sitelerinden bunu takip mümkün olacak.

DEĞER ÜRETENLER GÖRMEZDEN GELİNMİYOR MU?

Gelelim televizyonlardaki dizi yayınlarına. Amerika’dan sonra dünyada ikinciliği muhafaza ediyorduk. Son yıllarda dizi ihracatı sıkıntıya girdi. Oysa düne kadar 70 ülkeye dizi ihraç eden bir Türkiye vardı. Dünya genelinde film sektörü ihracat artış hızının 5 katı süratle artırarak yeni pazarlar içinde ürünlerimizi alıcıyla buluşturuyorduk. 2015’te Dünya Eğlence İçerik Pazarı MIPCOM’da “onur konuğu ülke” olarak yer almıştık. Peki bundan sonra ne oldu iyi giden işlerde?

Sektör temsilcileri yapımcı değil, yayıncı odaklı bir politika izleyerek yanlışa düştü. 2014 yılında bunun üzerine reyting sisteminde değişikliğe gidildi. Siz RTÜK ve TRT’de; televizyon izlemeyen, sinemaya gitmeyenlere görev verirseniz olacağı buydu. Buna göre ölçümlerde sosyoekonomik seviyesi yüksek olan kesimin payı düşürüldü, orta alt gelir grubundaki kesimin payı ise artırıldı. Bu ölçümleme dizilerin kalitesini etkiledi. Ayrıca televizyon dizileri reel sektör nezdinde hala oyun ve eğlence olarak görülüyor, ciddiye alınmıyor.

TRT her zaman bir okul olmuştu. Son dönemde fiilen devreden çıktı. Ayrıca güçlü yapımcılar da yetişmedi. Sektörün kimlik problemi ortada kaldı. İhracatta kitap ve telif hakları gibi filmler de diğer sektörlerin aldığı teşvikten faydalanamadı. KDV oranları düşürülmedi. Emek sömürüsü devam etti. Editoryal bağımsızlık sağlanamadı.

Türk Tasarım Danışma Konseyi de eğer varsa çalışmalarını yansıtamadı. Uluslararası standartlara uyumluluk sağlanamadı. Tasarım destekleri çeşitlenmedi ve etkinlikleri artırılmadı. Katma değeri yüksek tasarımcılar görmezden gelindi. İletişim ve işbirliği güçlendirilemedi. Tasarım farkındalığı artırılamadı. Düzenleyici ve geliştirici örnekler yaşanmadı. Dolayısıyla gelişmelere göre tedbirler ortaya konulmadı. Değer üretenler görmezden gelindi. Eğer siz tasarıma önem vermiyorsanız, sektörlerde değer yaratmak, üretmek, küresel rekabet içinde yer alabilmek zorlaşır. Tasarım sadece verimliliği ve karlılığı artırmaz, ürüne estetik bir değer de katar. Bir ürün için bu bir ayrıcalıktır.

İSTİFA İNSANLAR İÇİNDİR

Birlik Vakfı’mızın 30. Kuruluş yıldönümü dolayısıyla İstanbul Cağaloğlu’ndaki merkezde, hayattaki bütün MTTB mensubu arkadaşlarla bir araya geldik. MTTB 48 Dönem Genel Başkanlarından TBMM Başkanı İsmail Kahraman, halef selef Cumhurbaşkanları Sayın Abdullah Gül ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan da oradaydı. Abdullah Gül hukukun üstünlüğüne, demokrasiye ve insan haklarına değindi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise yaptığı konuşmada çok önemli konulara temas etti ve bir eksikliğin altını çizdi “Eğitim ve kültürde maalesef başarılı olamadık” diyerekten. Sonra da ekledi “Zarf iyi de mazruf öyle değil. Dolayısıyla bütün sivil toplumun görüşlerine ihtiyacımız var.” Bu da insana yatırımı gerektiriyor.

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın böyle bir açıklamasının ardından mevcut Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı istifa etmeli, daha önceki bakanlar Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer ve kurmayları Türk halkından özür dilemeliydiler. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal yeni göreve başladı. Ancak daha önce Kültür ve Turizm Bakanı olarak görev alan Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Atila Koç, Ertuğrul Günay ve Ömer Çelik ile üst bürokrasideki mesai arkadaşları kamuoyundan özür dilemeliler. Böyle etik bir davranış batıda olsa bunu hatırlatmaya bile gerek duymadan ya istifa ederler ya da özür dilerlerdi. Hele Japonya’da başarısız kamu görevlileri veya sorumluluk alan insanlar kendi hayatlarına bile son veriyorlar. Son örneği Japon Mühendis Kishi Ryoichi’nin sorumluluk aldığı İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsü’ndeki bir bağlantı halatının kopması üzerine intiharı hatırlanabilinir.

İLK EMİR

Yeni Türkiye’nin programında dilerim kültür ve eğitim yatırımları insanla örtüşerek devam eder. “Oku” emrini “okuma” diye anlayan bir nesil ve yöneticiler hatadan dönerek yeniden okumaya başlar. Milli eğitimin ve kültürün programı ve uygulaması insanımızla örtüşür. Sadece onlar değil, hepimiz okumaya yeniden başlarız. Neden olmasın?! Çünkü ilk emir “Oku” diyor. “Oku”!

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.