Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

17Ara/150

TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

mehmetcemal-iftigzeli2YAKIN TARİH SOHPETLERİ-9 / TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler ne zaman başladı, nasıl devam etti, gelinen noktada neler dikkat çekiyor? Yarın ne olabilir?

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş sohbetimize bir hatırlatma ile başladı; Fatih Sultan Mehmet’ten sonra padişah olan Sultan İkinci Beyazıt (1477-1512) döneminde Kırım Hanlığından bir mektup geliyor. Üçüncü defa Kırım Hanlığının başına geçen Birinci Mengli Giray Han (1478-1515) mektubunda henüz küçük bir devletçik olan Rusya’nın (kines deniyor) Osmanlı Cihan Devleti’yle temas kurmak istediğini, İvan’ın kendilerinin dostu olduğu belirtilerek gerekenin yapılması ricasında bulunuyor. Sultan İkinci Beyazıt da “Madem İvan sizin dostunuzdur. Bizim de dostumuz olabilir. O halde temsilcileri İstanbul’a gelerek gerekli temaslarda bulunabilir” biçimindeki bir mektupla cevaplandırılıyor.

Rus elçisi İstanbul’a geliyor ve Padişah İkinci Beyazıt tarafından makama alınıyor. Ancak bu yeni ve küçük devlet Rusya’nın elçisi (o yıllarda daha ne Amerika ve ne de Almanya gibi bir devletler var ortada) huzurda arogon bir tavır takınıyor. Kaba, küstah, henüz devlet olmaya başlamış olmasına, güçsüzlüğünü bilmesine rağmen tepeden bakma gibi bir elçiye yakışmayan tavır sergiliyor. Hele getirdiği İvan’ın mektubu da bardağı taşıran son damla oluyor.

Oysa Osmanlı Cihan Devleti kuruluşunun üçüncü asrına girmiş, devlet geleneğini yaşatan ve diplomasiyi çok iyi bilen bir ülke. Osmanlı devlet geleneğine göre huzura alınan elçilere çok ciddi hediyeler veriliyor, binlerce dinar ve hatta elbisesine kadar takdim ediliyor. Bunları da iteleyen Rus elçisi Sultan İkinci Beyazıt tarafından kovularak, İstanbul terk ettiriliyor.

PRUT İLE BAŞLAYAN VE HEP SAVAŞLARDA GEÇEN DÖNEMLER

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş Rusya’nın şöyle sürdürdü sohpetimizi:

-Türkler ile Ruslar arasındaki ilişkiler hep savaşlarla sürmüştür. 20 kadar savaş gerçekleşmiştir iki ülke arasında. Prut Savaşı(1710-1711) en önemlisidir. Ruslar Osmanlı içindeki ortodoksları kışkırtarak Osmanlı’nın elindeki Eflak ve Boğdan’ı almak istiyordu. Rus Çarı Birinci Petro hırçınlaşmıştı. Ayrıca Rusya Lehistan’ın içişlerine karışıyor, İsveç’e saldırıyordu. İsveç Kralı Demirbaş Şarl Osmanlı Devleti’ne sığındı. Bu gelişmeler üzerine Sultan Üçüncü Ahmet(1673-1736) savaş ilan etti.

-Sultan Üçüncü Ahmet aynı zamanda hattat, şair, musiki sever bir padişah. Urfalı Şair Nabi de dostu.

-Evet.. Rusya Balkanları Slavlaştırmak istiyordu. Orta Asya da emelleri içindeydi. Hele hele sıcak denizlere inmek hayali her zaman Rusya’da mevcuttu. Prut nehri kenarındaki Stanileşti kasabasında savaş başladı. Osmanlı’ya Baltacı Mehmet Paşa komuta ediyor. Kırım Hanlığı da Osmanlı’ya katkıda bulunuyor. Rus Ordusu iyice çembere alındı. Rus Çarı Birinci Petro, o yıllarda henüz evlenmemiş olan Çarice Birinci Katerina’yı elçi olarak gönderdi. Nihayetinde barış oldu. Azak Kalesi de Osmanlıya geçti. Rusya bırakın sıcak denizleri, Karadeniz’e 75 yıl açılamadı. Rusya bir şark sorunu diye Osmanlı mirasına konmak istiyordu.

-Kazan Tatar Türkleri ile Rusların savaşı çok daha eski. Kazan bir Rusların eline geçiyor, bir Rusların. Çok kanlı ve acımasız savaşlar oldu. Hatta bir Tatar daha sonra Rusya lideri de oldu. Her ne ise sonra Kırım Savaşı (1853-1856) gerçekleşti Ruslarla?! Hatta bu savaş için Sivastopol’da bir de müze yapılmış. Birlikte dolaşmıştık bu Panorama Müzesini. Ancak Ruslar bu savaşta Osmanlı’yı ayırt etmişlerdi bu müzede. Osmanlıya yer vermemişlerdi.

BATILILAR RUSLARIN TUNA’NIN GÜNEYİNE İNMESİNİ İSTEMİYOR

-Evet.. Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemonte-Sardinya’nın Osmanlı tarafında olması üzerine Kırım Savaşı önem kazandı. Çünkü batılılar da Rusya’ya Avrupa ve Akdeniz’in dışında tutmak istiyorlardı. Kırım Savaşı kazanıldı.

-Sıra geldi 93 Harbine(1877-1878). Ruslar doğuda Erzurum’a, batıda İstanbul Yeşilköy’e kadar geldiler. Osmanlı yenildi. Ruslar bizden Kars, Ardahan, Artvin, Batum, Doğu Beyazıt ve Eleşkirt’i istiyorlar. Rus General Osmanlının talebini mütarekeyle birlikte görüşülmek üzere kabul etti.

-Evet. Balkanlar Ayastefanos Anlaşmasıyla tamamen elimizden gidiyordu. Batılı ülkeler Balkanların Rusya’nın hegemonyasına girmesini istemediler. Osmanlı Devleti Kıbrıs’ın yönetimini Birleşik Krallığa vererek yeni bir anlaşma yapılmasını önerdi. Sultan İkinci Abdülhamit Han özellikle Birleşik Krallığa Rusların Balkanlara inmesiyle ortadoğudaki menfaatlerinin zedelenebileceğini, sıcak denizlerde ve ipek yolunda sıkıntılar olabileceğini hatırlattı.

-Büyük bir siyasi manevra Abdülhamit’in yaptığı?

-Elbette.. Sevr Anlaşması gibi Ayastefanos Anlaşması da yürürlüğe girmedi. Balkanlar bir müddet daha Osmanlı yönetiminde kaldı. Batılı ülkeler Almanya İmparatorluğu Şansölyesi Prens Bismark başkanlığında Berlin’de toplanarak yeni bir anlaşmaya imza attılar.

-Burada calibi dikkat bir şey daha var Osmanlı’yı Mehmet Ali Paşa’nın yanında Nafia Nazırı Karatodori Paşa da temsil ediyor, Büyükelçi Sadullah Bey de hazır bulunuyor. Hocam Ruslar Ayastefanos Anlaşması sonrası Yeşilköy’e dev bir de anıt dikiyorlar.

-Enver Paşa gibi idealist bir memleketsever, dindar insanın başkanlığındaki İttihat ve Terakki mensupları bu anıtı bomba ile patlatarak dağıtıyorlar. Rusların böyle bir anıtı ise Avusturya’yı işgal ettiklerindeki dönemden beri hala Viyana’da duruyor.

AROGAN ADAM

Nevzat Yalçıntaş yeni bilgilerle devam ediyor, analizini yapıyor buraya kadar anlatılan arka planların:

-Vladimir Putin’in arogan tavrı da Sultan İkinci Beyazıt’a Rus elçisininkinden farksız. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın telefonlarına çıkmıyor, Türkiye’nin randevu taleplerine dönmüyor. Böylesine tepeden bakma, kaba ve görgüsüzce bir tavır.

-Cumhuriyet Tarihimize kadar geldik. Esas konumuz da zaten son 80 sene. Yani sizin de yaşadığınız dönemler. Birinci Dünya Savaşı bitmiş(1914), Balkanlarda yeni devletler kurulmuş(1915), Rusya’da Ekim Devrimi gerçekleşmiş(1917), Türkiye İstiklal Savaşı’ndan başarı ile çıkarak ülkesini işgal eden batılı ülkeler İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan’ı geldikleri yere göndermiş. Cumhuriyet kurulmuş. Mustafa Kemal Paşa Büyük Millet Meclisi Başkanı seçilmiş. Atatürk döneminde bakıyorum Dışişleri Bakanı Bekir Sami Kunduk(1920) başkanlığında bir heyet Moskova’ya gönderiliyor.

-İlk giden heyet!

-Evet.. sonra yine Dışişleri bakanlarından Yusuf Kemal Tengirşek başkanlığındaki bir heyet Rusya’ya gidiyor. Bu heyette ayrıca Fuat Sabit adında bir de komünist Türk temsilcisi yer alıyor. Belki siyaseten Moskova’nın hoşuna gidebilir diye. Dostluk muahedesi imzalanıyor Moskova’da. Bunlardan daha önemlisi Mustafa Kemal Atatürk ile Lenin arasında mektuplaşmalar var. Bu konuya girelim biraz da ne dersiniz?

-Neden olmasın. Bana hatıralarımı depreştirdin. Yeni İstanbul Gazetesi vardı. Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil de orada yazardı. Zaman zaman ben de kendisine refakat ederdim.

BAŞGİL, ATATÜRK’ÜN LENİN’E YAZDIĞI MEKTUBU TERCÜME ETTİRİYOR

-Yeni İstanbul gazetesini çok iyi hatırlıyorum. İstanbul Beyoğlu Tünel’deydi idarehanesi. Habip Edip Törehan’ın çıkardığı günlük gazete. 27 Mayıs Askeri Darbesi sonrası cuntaya yalakalık yapmayan bir gazeteydi. 1961’de de basın grevine katıldığı için üç gün kapatılma cezası verilmişti, bizler de gazete okuyamamıştık. Ben o yıllarda İstanbul’da lise öğrencisiyim.

-Sizin nesilde de etkili bir gazeteydi!

-Olmaz mı? Bütün dikkatle yazılarını okuduğumuz yazarlar Yeni İstanbul’daydı. Başgil hoca, Nurettin Topçu, Osman Yüksel Serdengeçti, Hami Tezkan, Gökhan Evliyaoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Vecdi Bürün, Gürbüz Azak, Yücel Çakmaklı, Halide Nusret Zorlutuna, Galip Erdem, Kamil Turan.. hele bir de gençlik köşesi vardı ki bizler orada yazılarımız neşredilince göklere uçardık.

-Bu bakımdan da sizin nesil şanslı ve iyi bir öğrencilik dönemi geçirdiniz.

-Gazetemize sahip de çıkardık. Askeri Cunta ve medyanın tahrikiyle devrimci denilen üniversiteli gençler bu gazeteyi basmışlar, makinalarını tahrip etmiş, çalışanları hırpalamış ve terör estirmişlerdi. Milliyetçi gençler de gazeteye destek olmak üzere daha sonra yürüyüşe geçmiştik. Ben de o yürüyüşe katılmıştım.

-Yeni İstanbul’da Başgil hoca yazıyordu. Yine birlikte idik. Bir gün bana dedi ki “Nevzat senin Fransızcan çok iyi, birkaç mektup vereceğim sana bunları Türkçeye tercüme et” Sevindim. Zaten o yıllarda yabancı dil sınavını geçenlere ya 500 TL para, ya da bir derece intibak veriliyordu. Ben intibakı tercih etmiştim. Baktım Atatürk’ün Lenin’e yazdığı mektuplar. Tercüme ettim. Nihayet günümüzde de bu mektuplar yayınlandı. Ben bir örneğini Ali Kemal Meram’ın Akşam Gazetesi Yayınlarından çıkan Türkiye- Rusya İlişkileri adlı kitapta mevcut. O yıllarda Lenin tek adam, tek güçlü politikacı.

Atatürk’ün Lenin’e yazdığı mektup “Sayın Başkan” diye başlıyor, sonunda “TBMM Başkanı Mustafa Kemal” diye bitiyordu. Mustafa Kemal bu mektubunda emperyalizm ile mücadelede ortak harekete çağırıyor, mağdur ve mazlum milletlerin emperyalizmin vahşetinden kurtulmasına dikkat çekiyor, İstiklal Savaşı veren Türkiye’nin ayrıca silah, cephane, askeri ve tıbbı levazımat ile gıda sağlanmasını talep ederek 5 milyon altın lira istediklerini bildiriyor.

Nevzat Yalçıntaş devam etti konuşmasına;

-Tercüme ettim ve Yeni İstanbul gazetesinde yayınlandı mektuplar. O yıllarda Ankara’da üç büyük elçilik, temsilcilik var. Mehmet Emin Resulzade’nin cumhurbaşkanı olduğu Azerbaycan, Afganistan ve Rusya. Atatürk bu yardıma rağmen komünist rejime sürüklenmeye mani oldu.

BAKÜ ŞARK HALKLARI KURULTAYINDA İKİ GRUP TÜRK

-Bu yardımı, bu altın liraları Türkistan ve Hindistan’daki müslümanların toplayarak gönderdiği görüşü de var.

-Her nasıl olursa olsun, velevki Türkistan’daki soydaşlarımız ve dindaşlarımız toplamış olsun bu altın liraların geliş yolu Moskova’dan. Bu güzergah o gün için en sağlam olanı. O yıllarda sadece Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi başkanlığında bir heyet İstiklal Savaşı’na katkıda bulunmak için kampanya başlatmış, para topluyordu. Ki o yıllar zaten insanlarımız zor geçiniyor ve kıt kanaat besleniyordu. Moskova’nın gönderdi para çok önemliydi. Mustafa Kemal de dengeyi iyi tutuyordu. Hatta Bakü Şark Halkları Kurultayı’na bile Türkiye’den temsilci gönderiyordu.

-Bunu hatırlatmanız iyi oldu Hocam. Gerçekten Bakü Doğu Halkları Kurultayı (1 Eylül 1920) çok önemli. Çünkü Mustafa Kemal, Dr. İbrahim Tali başkanlığında Trabzon mebusu Hafız Mehmet, Mühendis Aziz, Yarbay Arif Bey’den müteşekkil bir heyeti göndermişti. Öte yandan da Enver Paşa, Halil Paşa, Bahattin Şakir ve arkadaşları da Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Hindistan Devrimci Örğütler Birliği adına bu toplantıya katılarak tebliğ sunmuşlardı. Her iki heyetin de amacı, buradan Türkiye’nin İstiklal Savaşı’na katkı kararı çıkarmaktı ve öyle de oldu.

-Evet olumlu bir karar çıktı Türkiye için.

-Zaten kurultayın amacı da milliyetler meselesinin işçi sınıfının önderliğinde nasıl çözüleceğine dair bir yol haritası ortaya çıkarmaktı. Türkiye batılı ülkelerin işgali altındaydı. Bakü toplantısı batı proleteryasının zaferiyle sonuçlanması kararıyla sonuçlandı.

-Mustafa Kemal çok başarılı bir politika izliyordu. Hatırlarsanız Atatürk Amerikalı bir gazeteciyi kabul ederek yaptığı açıklamada komünizmin insanlık dışı bir rejim olduğunu vurgulayarak, bunun panzehirinin de İslam dini olduğu, dolayısıyla tarihin iyi incelenmesi gerektiğini açıklamıştı. Zaten batılı ülkeler de o yıllarda Rusya’nın aleyhindeydi. 5 milyon altın lira Atatürk’e Çankaya’da teslim edildi. Bu konuyla alakalı bir hatıram var.

“LİRALARI GÖRÜP DE KOMÜNİZME MEYİLLENMEYİN!”

-Lütfen anlatır mısınız?

-Celal Bayar’ı Kadıköy’deki evinde yıllara sonra Prof. Dr. Ayhan Songar ile ziyaret etmiştik. Çok mutlu oldu. Bize İstiklal Savaşı yıllarını anlattı. Moskova’dan gelen bu 5 milyon altın lira için Atatürk, başta Celal Bayar olmak üzere arkadaşlarını toplamış ve demiş ki “Sakın bu para geldi diye, komünist rejime meyil falan vermeyin?” Lenin’den sonra gelen Stalin tam bir kan içiciydi. Gaddar, zalim. Türk ve Müslüman düşmanıydı.

-Çorçil için de kimse ona Türk dostu diyemez, ama tersi Türk düşmanı?

-Çorçil daha bahriye nazırı iken bile öyleydi. O da Türk dostu değildi. Ama bir şeyin farkında idi. Ruslar Tuna’nın güneyine inmek istediklerinde İngilizler Türklerin burada kalmasına destek oldu. Tam bir İngiliz politikacısı.

-Rusya’ya Atatürk zamanında en son Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras gitmişti. Sanırım yıl 1937. Sovyet Dışişleri Komiseri Maksim Litniov ile görüştü ve Moskova’da temaslar yaptı. Sonra Rusya Türkiye ilişkilerinde bir duraklama var. Bunda biraz komünizmin, Sovyet yayılmacılığının, biraz da başta Amerika NATO müttefiklerinin katkısı var.

-Mehmetciğim Stalin’i hatırlasana doğudaki üç ilimizi istiyordu. Stalin’den sonraki Brejnev de Sovyet yayılmacılığını sıcak tutuyordu.

-Doğru, çok tartışmalar oldu, neredeyse savaş kışkırtıcılığı gündeme taşınacaktı. Ancak Brejnev’den sonra Kruşçev Sovyetler’de bir yumuşama(detant) politikası izlemek istiyordu. Ankara’ya çok sıcak mesajlar veriyordu. Fakat bir türlü Ankara-Moskova iletişimi kurulamıyordu. Menderes hükümeti sağlık konusunda temaslar yapmak üzere Sağlık, Sosyal ve Muavenet Bakanı Dr. Lütfi Kırdar başkanlığındaki bir heyeti Moskova’ya gönderdi 22 yıl sonra(1959). Rahmetli Kırdar Devlet başkanı statüsünde karşılandı. Antlaşmalar yaptı.

-Allah rahmet eylesin.

RUSYA’DA SEÇİME DOĞRU

-27 Mayıs Askeri Darbesi oldu. Sovyetler bunu destekledi. Hatta cuntanın hazırladığı yeni anayasa ile komünizmin yayılmasına çanak tutuldu, “Anayasa sosyalizme açıktır” tartışmaları başlatıldı. Bu konuda basılan her Türkçe eser Sovyet bloğuna bağlı büyükelçilikler vasıtasıyla satın alınarak üniversite gençlerine dağıtıldı. Gençler arasında ilerici adı altında bir komünizm modası yayılması hızlandı. Siz o yıllarda akademisyensiniz. Üniversitede hocasınız. Ama birkaç defa davetle Sovyetlere gittiniz. Moskova’da KGB ajanlarının cirit attığı Ukrayna Oteli’nde kaldınız. Özel müsaade ve mihmandarla Taşkent, Buhara ve Semerkant’a kadar gittiniz.

-Evet

-Böyle bir tecrübeye sahipsiniz. SSCB dağıldıktan sonra da Türk cumhuriyetleri bağımsızlığını kazanınca özel bir alaka ile ilgilendiniz. Geniş bir muhitiniz oldu.

DUMA’daki 30 kadar Müslüman milletvekilinin dostluğunu kazandınız. Tabanda da böyle bir sıcaklık oldu. Sonrasında İstanbul’dan milletvekili seçildiniz 21 ve 22. Dönemde. Türkiye Rusya Parlamentolar arası Dostluk Grubu Başkanlığı yaptınız. Kısa adı AGİT olan Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı’nda Türkiye’nin başkanı, genelde ise başkan yardımcısı oldunuz.

-Doğru!

-Avrupa Konseyi’ndeki sosyalist grup da adil hareket ettiğinizi bildiği için seçimlerde size oy vermişti. Böylece Yardımcısı olduğunuz AGİT Başkanı İngiltere Parlamenteri Bruce George ile birlikte Vladimir Putin’in aday olduğu seçim ile alakalı olarak Moskova’da bulundunuz. Seçimleri izlediniz. Siz Putin’in önünü mü açtınız Moskova’da bulunmakla?.

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş tebessüm ederek önce “evet” dedi, sonra anlatmaya başladı;

-Putin’in devlet başkanı adayı olarak katılacağı ilk seçimdi. Seçilmesi de kamuoyu araştırmalarına göre kesin gibiydi. Seçimi izlemek özere AGİT heyeti olarak birkaç gün önceden Moskova’ya gittik. Bize birkaç katının tahsis ve özel olarak dizayn edildiği Ukrayna Oteli’ne (Gastinisya Ukrainia) yerleştik. Bütün Rusya’ya gözlemci gönderdik. Sadece bu seçimi AGİT’e mensup 300 kadar milletvekili izlemiyor, 1000 kadar da gazeteci, akademisyen, eski parlamenter, general de takip ediyor. O yıllarda Rusya’nın başında sarhoşluğu ve alkol alışkanlığı medyaya da yansıyan Yeltsin devlet başkanı. Rüşvet her tarafta konuşuluyor. Özelleştirmenin cazibesi de özellikle batılı ülkelerin dikkatinden kaçmıyor.

ADİL OLMAK VE BATININ OYUNU

-AGİT Başkanı İngiliz Parlamenter Bruce George seçimden bir gün önce sizi otelde topladı. Dedi ki “Arkadaşlar Rusya’da görüyorsunuz demokratik bir hayat yok, seçim de öyle. İnsan hakları tartışılır bir vaziyette. Rusya seçimleriyle ilgili nihai bildiriyi bugün imzalayalım hazır olsun” dedi. Bütün batılı temsilciler Almanya, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda vs hepsi bu öneriye sıcak baktılar.

-Bundan sonra dananın kuyruğu kopacak galiba? Seçimi Putin kazansa bile şaibeli hale getirmek istiyor batılı ülkeler!

- Ben itiraz ettim. AGİT dünya çapında bir uluslararası kuruluş. Seçim henüz yapılmadı. Uluslararası bir şaibe içinde kalınmaması gerek diye düşünüyorum. Yok eğer illa böyle olacak derseniz bendeniz imza atmam. Sayın Başkan George yarın yapılacak seçimin sonuçlarını beklemeli ve ona göre nihai bildiriyi imzalamalıyız. Çünkü Kamçatka’da sandıklar sayılmaya başlandığında, Rusya’nın batı ucundaki St. Petersburg’da sandıklarda oy kullanmaya henüz gidilecekti. Arada 12 saatlik bir fark vardı. Bu açıklamam üzerine bazı homurdanmaları duydum. Ortalık biranda sus pus oldu.

-Nihai bildirideki oyun bozuldu. Putin itibarsız hale getirilemedi. Batının “demokrat çar” dediği Putin seçimi kazanınca Avrupa terk ettiği kağıt ve demir çelik sektörüyle, Rusya’nın doğal gaz tesislerini ele geçiremediler. Putin devlet başkanı seçildi çünkü.

-Batının unuttuğu bir şey vardı galiba. Putin eski bir KGB lideriydi. Almanya Başbakanı Willy Brandt’ın özel kalem müdürünü bile ayartarak Sovyetler adına casusluk yaptırmıştı. Almanya’da hükümet düşmüştü. Her ne ise ..sizin Rusya’dan iki nişanınız var?

-Evet biri devlet nişanı. İkincisi de Kazan’ın 1000. Yıldönümü dolayısıyla Ufa’da verilen onur ödülü. Putin ile de Başkurdistan’ın başkenti Ufa’da görüştüm. Öte yandan batının her konuda kendine has bir tutumu vardır. Bundan vaz geçmezler.

-Tutuculuğu mu kastediyorsunuz?

-Tutucu ve peşin hükümlü. Öyle demokrat olmaları size karşı da demokrat tavır geliştirmeleri anlamına gelmiyor. Biz Müslümanız ve herkese ve her kesime adil olmak durumundayız.

-Sonra neler oldu?

-Seçim olduktan sonra Rusya Yüksek Seçim Kurulu’na gittik. Herkes bana sıcak davranıyor. AGİT Başkanı Bruce George’nin de dikkatini çekmiş. O da toplantıdaki konuşmalarımızın dinlendiğini anladı ve bana teşekkür etti. Evet dediğiniz doğru bu olayla bendeniz Putin’in siyasette önünü açmış oldum.

KIRIM’IN İŞGALİNİ VE UKRAYNA’YA SALDIRIYI UNUTTURMAK

-Peki Suriye’den havalanan savaş uçaklarıyla sınırımızı ihlal eden Rus Jet’nin düşürülmesi sonrası Putin’in açıklamaları acaba Kırım’ın işgal ve ilhakıyla, Ukrayna saldırılarını örtmek için midir?

-Hiç şüpheniz olmasın öyle. Putin Türkiye-Rusya dostluğunu bozuyor. Rusya’nın 500. Yıldönümü kutlamaları oldu. Biz de iştirak ettik. Dostluklar öyle kolay kurulmuyor.

-Caesar Kunikov adlı 125 metre uzunluğundaki Ropucha-1 sınıfı savaş gemisi 20 Temmuz 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi gereğince İstanbul Boğaziçi’nden geçti. Geçerken bir Rus askeri içinde füzesi olan omzunda bir bazuka ile Süleymaniye Camii’ne hedef olan bir eylem içinde oldu. Bunu nasıl değerlendirmemiz gerek.

-Ankara açıklama yaptı. Bütün bunların hepsi dostluğu bozan ve tamiri güçleşen gelişmelerdir.

-Boğazlarımızdan 10 bini tanker 50 binin üzerinde gemi geçiyor. 150 milyon ton kadar petrol taşınıyor. Bir de savaş gemileri. Lozan’da Boğazlardaki egemenliğimiz eksik kalmıştı; Boğazlara Türk askeri yerleştirilemiyor, deniz trafiğini uluslararası bir komisyon yönetiyordu. Avrupa’da faşizmin yükselmesi, İngiltere ve Fransa’ya Ankara’ya yaklaştırmıştı. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları konjonktürü iyi değerlendirdi ve Montrö Antlaşması imzalandı. Hatay’ın anavatana katılması ve 19 Ekim 1939’da Türkiye ile İngiltere ve Fransa arasında ittifak imzalanması da aynı konjonktürde sağlanan diplomatik başarıdır.

YENİ ÇARIN PROGRAMINDA NELER YOK Kİ?

-Evet Mustafa Kemal ve arkadaşlarının büyük başarısıdır. Diplomasimizin zaferidir. Bu konularda yazılan kitapları okumak ve takip etmek gerekiyor. Türk Tarih Kurumu’nda önemli eserler neşretti. Biz Rusya ile daha ABD ve Almanya gibi ülkeler yeryüzünde yokken ilişkiler içindeydik. Münasebetlerimiz vardı. Çarlık döneminde Rusya’nın önceliği emperyalizmle örtüşüyordu. Deli Petro “ılık denizlere inin” diyordu.

-Avrupa medyasında Putin’den bahsedilirken “taze çar” diyorlar.

-Evet. Batıda Putin’e “Yeni Çar” deniyor. Putin de böyle bir amaç içinde. Çar Nikola “Şark Meselesi” diye bir hususu ortaya atmıştı Osmanlıları yakından alakadar eden. İngilizler bunu sahiplendi. Stalin’in Türkiye’den taleplerini unutmak olmaz. Bütün bunları hatırlamalıyız. Bu gelişmeler Rusya’nın emelini de ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla gerginlik içindeyiz. Suriye tamamen ele geçirilmek isteniyor. Orada kalma, hatta yerleşmek amacını taşıyor Putin.

-Rusya’nın Lazkiye’de üssü var. 5 savaş gemisi, iki denizaltısı biliniyor Akdeniz’de.

-Rus uçakları Suriye’de terör örğütü İŞİD’i değil, sunni bölgeleri vuruyor. Amacı da böylece ortaya çıkıyor. Sunni Müslümanlar ve Türk bölgeleri Suriye’de Rus ateşi altında. Moskof eski Moskof. Bütün bunlara rağmen Rusların eline fırsat vermemek gerek. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan açıkladı “Rus Uçağı olduğu bilinseydi, düşürmezdik” diye. Ardından telefon açtı, Putin telefonlara çıkmadı. Randevu taleplerinde geri dönülmedi.

-Armasını bile çıkarmışlar Rus savaş uçağından. Sınırı ihlal ediyor, ikaza da aldırmıyor düşen uçağın pilotu.

-İki Rus uçağından biri ikazlara dikkat ederek geri dönüyor, diğer tam tersi sınırı ihlal etmekte devam ediyor. Ya bu pilot tembihli, ya da fanatik bir asker. Bu eylem siyasi amaçlı. Bu tahrikler devam edebilir. Dikkatli olmak lazım.

-Bunu nasıl yorumlamalıyız?

“TARİHİ TEKERÜR DİYE TARİF EDİYORLAR!”

-Tarih tekerrür ettiriliyor. Sultan İkinci Beyazıt zamanında Rus elçisinin kabalığı, görgüsüzlüğü, bugün Putin’le yaşanıyor. Siz çok iyi hatırlayacaksınız bunu İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy ne kadar güzel anlatıyor;

Geçmişten adam hisse kaparmış.. Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

“Tarih”i tekerrür diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

-Dikkat edilirse Rusya Ermenistan’a füze üssü kurdu. Bunda Rusya’daki Ermeni diyasporasının da katkısı var.

-Hazar Denizi’nden Suriye’ye füzeler fırlattı hatırlarsınız.

-Çok doğru. İran ile flört ediyor Rusya. Irak yönetimi “Gerekirse Rusya’yı ülkemize çağırırız” dedi. Bu çağrı uluslararası hukuka da uygun. Türkiye’nin güney sınırında bir Kürt devleti kurulması girişimleri hızlandı. Sanki Türkiye bir çembere alınmak isteniyor.

-Savaş iyi bir şey değil. Kazananı olmaz günümüzde. Barış daha önde olmalı.

-Türkiye’de 300 bin Rus Hanımı evli. Çoluk çocuğa kavuşmuş. Türkiye’de yaşıyor. Ev almışlar. Türkiye’yi vatan edinmişler. Rusya ve Türkiye Dışişleri Bakanları Belgrat’ta bir araya gelerek görüştüler.

-Lavrov Putin’e göre daha makul açıklamalar yapıyor, ilişkileri germemeye itina gösteriyor.

-Gerilmemesi de lazım. Eski Sağlık ve Turizm Bakanlarından Bülent Akarcalı ile 6 dönem parlamentoda bulunmuş Salih Kapusuz arkadaşımız ve bendeniz eski Türkiye- Rusya Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanları olarak bir bildiri yayınlayarak, bu dostluğun devam etmesi hususunda bir bildiri yayınladık. Gerilimin artmasının hiç bir ülkeye yararı yoktur.

BARIŞ KAZANMALI

-Sizin bir de milletvekilliği döneminizde Türkiye-Rusya parlamenterleri olarak Antalya’da futbol maçınız var. Siz hakemdiniz.

-Öyle oldu. Maçta Türkiye, Rus parlamenterleri yendi. Ancak ben hakem olarak misafir hukukunu göz önünde bulundurup DUMA’da sergilenmek üzere kupayı Ruslara verdim. Moskova’ya gittiğimde de sergilenen bu kupayı gördüm. Dostluklar öyle hemen kazanılmıyor, kıymetini bilmek, devam ettirmek gerek. Müzakereler yoluyla soruların çözümlenmesi en çıkar yoldur. 300 bin Rus hanımın evli olduğu, çoluk çocuğa kavuştuğu, binlerce evlerin alındığı bu dönemde Putin’in etrafındaki kızgın adamlar, Türkiye’nin asaletini görmeli. Bunu hatırlatıyorum.

-Siyonist, Ermeni ve Rum lobileri Moskova’da toplumu ve medyayı ajite ediyorlar. Nasıl ki Afganistan ve Çeçenistan’da Rus anneler savaşta çocuklarının öldürülmesi üzerine Moskova’da yürüyüşe geçtiler, bu gerilim yine anneleri “Çocuklarımız ölmesin” diye eyleme zorlarsa şaşmayacağım.

-Barış kazanmalı. Taraflar itidalli hareket etmeli.

-Barış kazanmalı, dünya barışına katkıda bulunulmalı.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.