Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

28Kas/150

YAKIN TARİH SOHPETLERİ-4 HER SAHİFESİ İBRETLİK GELİŞMELER / Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

mehmetcemal-iftigzeli2YAKIN TARİH SOHPETLERİ-4 HER SAHİFESİ İBRETLİK GELİŞMELER / Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

TEK RUMELİ TELEVİZYONU’ndaki programımız paket yayın olarak çekilirken medyada Çetin Altan’ın vefat haberleri yayınlanıyordu. Soner Yalçın ise Sözcü’deki yazısında Çetin Altan’ın savının aksine “Enseyi ilk o kararttı” derken, tercümeci, aktarıcı münevver diye tarif ettiği Çetin Altan’ı solgun kırmızı karanfile benzetiyordu.

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın ise Çetin Altan’ın oğlu meslektaşı Prof. Dr. Mehmet Altan’ın aynı gün televizyonda babasını anlatırken boğazının düğümlendiği dikkatini çekmiş. Gerçekten insanın babasının vefatındaki duygularını, ancak babası ölen bir başka biri anlayabilirdi.

NATO İLE SESİMİZ DUYULDU MU?

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’a Yakın Tarih Sohpetleri’mizin bir yenisinde sordum:

-Demokrat Parti içte istikrar, dışta itibar sağlayabildi mi?

Cevabı hemen “evet” oldu. Öyle bir “evet” ki bin evet gibi kesinleşmiş bir rakam gibi geldi bana. Anlattı:

-İngiltere Osmanlı Cihan Devleti’ni parçalayıp kendisine bağlamak istiyorlardı. Türkiye’nin bir Ortadoğu ülkesi olmasını, o dairenin içende bulunmasını hep arzu etti. Batılı bir Türkiye’ye ise karşı çıktılar. Batı standartlarına sahip ancak Müslüman bir Türkiye olmamız istenmedi. Bizim NATO’ya girmemizi istememelerinin arkasında böyle bir gerçek yatar.

Sonra devam etti Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş:

-Amerika Birleşik Devletleri’nin desteklemesi ile NATO’ya girdik. Dünyada yani uluslararası arenada ilk defa sesimiz duyuldu.

-Demokrat Parti’nin her şeyine muhalefet eden İsmet Paşa nasıl karşıladı?

-O da bu başarıyı kabul etti. Beğendi ve itirafını yaptı. NATO bize böylece savunma gücü sağladı. Bizimle birlikte Yunanistan’ı da NATO’ya aldılar. Böylece güneydoğu Avrupa savunması kesinlik kazandı, garantiye alındı.

NATO Merkezi ilk kurulduğunda Paris’teydi. Sonra Brüksel’e alındı. O yıllarda Türkiye; bir moda haline gelen komünizm ve Sovyet yayılmacılığının tehdidi altındaydı. Moskova; Kars, Erzurum ve Ardahan’ı istiyordu bizden. Ortadoğu o yıllarda da bataklık resmini koruyordu. Erken kalkan askeri darbesinin lideri olarak darbeyi gerçekleştiriyor ve devlet başkanı oluyordu.

İŞİD YERİNE TÜRK KÖYLERİ BOMBALANIYOR

Hocaların Hocası konuyu güncelleştirerek devam etti konuşmasına:

-Hatırlayın 2012’de Suriye Lazkiye açıklarında Türk Hava Kuvvetlerine bağlı iki adet RF-4E Phantom uçağımızı düşürdü, Hava Pilot Yüzbaşı Gökhan Erten ve Teğmen Hasan Hüseyin Aksoy şehit düştü. Bu tür uçak düşürmelere karşı patriot füze sistemi gerekiyor. Bizde yok.

-Evet. Çok sonra müracaatımız üzerine Almanlar getirip Kahramanmaraş’a yerleştirdiler.

-Doğru. Sebebi biz bir NATO üyesiyiz ve ABD’den sonra en güçlü orduya sahibiz.

-Öyle hocam!

-Almanya Başbakanı Merkel Türkiye’ye gelerek bu patriotları ve askerlerini denetledi. Askerleri içinde Türk asıllı askerler de vardı. Bununla da ikinci bir mesaj verdi bize.

- “Sizin adamlarınızla sizi koruyoruz” der gibiydi.

-Çin’den füze almak istedik kıyamet koptu. Dolayısıyla NATO’ya girmek fevkalade önemliydi. DP Döneminde girildi. Türkiye savunma sanayini güçlendiriyor çok şükür. Önemli silahlar da yapıyoruz. Ama petriot füzelerimiz yok. Biraz acze düşsek hemen başımıza binerler.

-Devlet adamının önemi burada ortaya çıkıyor?!

-Tabii ki, Rusya askeri gemi, uçak ve askerleriyle Suriye’de. Sınırımızdaki “İŞİD’e ait yerleri bombalıyorlar” deniyor.

-İnşallah öyledir. Türkmen köylerini bombalıyorlar. Bölgede yeni bir Kürt kantonu kurulmasına arka çıkıyorlar.

-Rusya SSCB dağıldıktan sonra Bağımsız Devletler Topluluğunu kurdu. İçlerinde Türk Cumhuriyetleri var. Rusya kalktı önce Ukrayna’ya saldırdı, Güzel Kırım’ı işgal ve ilhak etti. Türkiye gelişmeler karşısında daha süratli hareket etmelidir.

MONŞER KIBRIS’A GİTMEK İSTEMİYOR AMA İNGİLİZLER MERAKTA

-Hocam Yakın Tarih Sohpetleri’nde özellikle gençlerimiz Kıbrıs konusunda neler hatırlamalı? Siz en netameli günlerde oraya da gittiniz?

-Kıbrıs Sorunu için Lefkoşe’ye gittim. Bu rahmetli Başbakan Süleyman Demirel Hükumetinin bir kararıydı. Demokrat Parti zamanında. Bütün Türk köyleri Rum çetelerle çevrilmiş ve dışarıyla bağlantısı kesilmiş, moralsiz bir hale getirilmişti. Katil Grivas Türkleri katlediyor, köyleri basıyor. Makariyos acımasız ama sessiz. Yunanistan’da Albaylar cuntası yönetimde.

-Nasıl gittiniz, kimlerle gittiniz?

-Bakanlık temsilcileriyle. Heyet başkanı benim. Onlara Türk köylerine mutlaka gideceğimizi söyledim Bazıları tereddüt etti.

-Sanırım Dışişleri Bakanlığından olsa gerek?

-Bunu Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri hemen anladı. Ama ben “Arkadaşımız yeni evlenmiş, bebek bekliyorlarmış” falan diye söyleneni aktardım. Her ne ise daha uçaktan iner inmez etrafımızı İngiliz istihbaratının adamları sardı.

-Çoğu gazeteci kılığındadır?

-Öyle. Makarios yönetimi ve İngilizler ne yapacağımızı merak ediyor. Girne’de bir kapalı bir mekanda olacaktı toplantı. İtiraz ettim. Çünkü şimdi böcek var falan deniyor ya dinlemek için bütün tedbirleri almışlardır. İtiraz ettim. Bahçede toplandık.

-Hepsi şoke olmuştur.

-Öyle oldu, bizim tedbirimiz karşısında. Yasalara göre bile Kıbrıs’ta Türklere hukuk uygulanmıyor, hakları bile gasp edilmiş. Kabinede kaç bakan, yönetimde kaç müdür olacağı teker teker sayılmış ama umursamıyor Rumlar. Kıbrıs’taki Türklere “Bekledim de gelmedin” şarkısını çalıyorlar plakla! Kıbrıs’ta soruna çözüm arıyoruz.

ÇÖZÜM MÜ DEDİNİZ?

-Çözdünüz mü bari?

-Çözdük. Üç rapor hazırladım. Genelkurmaya, hükümete ve üniversiteye. İlk iki raporun sonuç bölümünde “Gordiyonun kördüğümü nasıl çözdüğünü örnek verdim. Büyük İskender’in kılıcıyla vurarak çözdüğü kördüğümü hatarlarsınız.

-Yani silahlı müdahele

-Evet artık sorun kangren olmuş, silahlı müdahaleden başka çözüm gözükmüyordu katliamlar karşısında. Bu bölümü üniversiteye gönderdiğim raporda çıkardım. Çünkü medyanın eline geçmesi ihtimali olabilirdi!. Tedbir aldım.

-Ketumiyetin bu kadarı fazla değil mi?

-Değil, çünkü bunu daha geçenlerde yaşadık. Süleyman Şah’ın naaşının taşınması konusu bile dinlemeye takılmış. Üstelik Dışişleri Bakanlığında oluyor bu gelişme.

-Peki hocam, Demokrat Parti Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Fuat Köprülü aynı yıllarda “Türkiye’nin Kıbrıs diye bir sorunu yoktur” demedi mi?

-Maalesef dedi. O da İnönü’nün Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak gibi “Aman İngilizlerle ters düşmeyelim” diye düşünüyordu her halde. İngilizlerin adada üssü var. Halen de devam ediyor.

CIA BAŞKANI İLE GÖRÜŞMEK

-Peki bu politikayı Demokrat Parti’nin devamı olan partiler devam ettirebildi mi?

-1960 Askeri Darbesinden sonra Demokrat Parti’nin devamı olarak Ekrem Alican başkanlığında Yeni Türkiye Partisi ve Emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala liderliğinde de Adalet Partisi kuruluş hazırlıkları yapılıyordu. Bunların birleştirilmesi isteniyordu. Adalet Partisi adına ben toplantılara katıldım. Yeni Türkiye Partisi için de Emil Galip Sandalcı adında bir gazeteci. Benim ve Sandalcı’nın başkanlığında bir araya gelip birleşmeyi formüle etmeleri taraflarca kararlaştırılmıştı. Görüşmeler başladı. Baktık ki Emil Galip Sandalcı ve arkadaşlarının görüş ve sistemleri farklı. Birleşme gerçekleşmedi.

-Gayet normal Hocam. Emil Galip Sandalcı eski bir TRT çalışanı. İyi tanırım. Adalet Partisi görüşlerinin tam tersini savunurdu. Peki sizin bir de Ronald Reagan döneminde CIA Başkanı olan William J. Caser(1981-1987) ile bir görüşmeniz var? Nedir o?

-Evet.. Türkiye NATO’nun ayrılmaz bir parçası. NATO’nun istişare makamları vardır. Bu istişareler siyasi, kültürel, ekonomik, ilmi, sivil inisiyatif gibi her konuda olabilir. Bu istişare toplantılarında Türkiye de yer alıyor. Toplantıya siviller de katılıyor.

-Evet!

-İtalya’nın kuzeyinde, İsviçre Alplerine yakın bir şatoda oldu toplandı. Görkemli bir salon ve tertemiz bir fiziki mekandı. Amerikan temsilcisi ile sohpet ediyordum. Missouri Zırhlısı konu oldu. Bu gemi Amerika’da vefat eden büyükelçimiz Rahmetli Mehmet Münir Ertegün’ün naaşını İstanbul Özbekler Tekkesi’ne defin için getirmişti. Getirmekle kalmamış, Karadeniz’e açılarak SSCB’ye bayrak göstermişti. Toplantıdaki bir önceki Amerikalı CIA Başkanı William J. Casey “Hocam o gemide ben de vardım” demez mi?. CIA biliyorsunuz Amerikanın dış, FBI da içe yönelik bir istihbarat ve güvenlik kuruluşu. Ağırlık olarak da CIA askerlerden oluşur. Şöyle konuştu sonra:

-Missuri Gemisi İstanbul’a demir atmıştı. Biz her gittiğimiz yerde o limanın sivil otoriteleriyle de görüşürüz. Bu defa de öyle yaptık. Vilayete giderek İstanbul Valisiyle işbirliği konularını görüştük.

Biraz durduktan sonra sohpetini sürdürdü William J. Casey;

-Hocam bana gençliğimdeki önemli bir anımı hatırlattın. Yarın toplantımızda, Türkiye ile o zamanki ilişkilerimizi anlatacağım.

NATO’nun böylece bir arka planını daha öğrenmiş olduk. Olayların gerçekleştiği yıl ise öğrenci hareketlerinin başladığı 1968.. Fransa başı çekiyor ve Avrupa’ya yayılıyor. Yine komünizmin moda olduğu aykırı seneler. Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle’e ve düzene “Yasaklamak yasaktır. Gerçekçi ol, imkansızı iste” biçiminde sloganlarla bir başkaldırıydı. Sorbonne Üniversitesi’nden önce bütün Fransa üniversitelerine, sonra bütün Avrupa yayıldı. Gençlik liderleri de biri Kızıl Deni adında Cohn Bendit Dachau, diğeri Kızıl Rudi isminde Alman Rudi Dutschke adlı iki Marksist öğrenci. Kızıl Deni-Cohn Bendit Dachau şimdi Avrupa Parlamentosu’nda bir Fransız milletvekili ve kurulu düzeni savunuyor. Andre Gide bunu önceden görmüş olmalı ki “ Gençliğinde sosyalist fikirleri taşımayanın, vicdanından, orta yaşta ise aynı şeyleri savunanların aklından şüphe edilir.” Diyor.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.