Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

ahsen okyar
30Oca/240

BATI’NIN YUNANİSTAN SEVDASI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

BATI’NIN YUNANİSTAN SEVDASI - Ruhittin SÖNMEZ
ABD bölgemizde geleceği şekillendirecek çok önemli projeleri adım adım uygulamakta.
Bir plan içinde, Türkiye’yi bölgede etkisizleştirilmek ve Yunanistan’ı NATO’nun en değerli
ülkesi ve etkili bir bölgesel güç haline getirmek istiyor.
Bu planın en önemli unsuru Avrupa’yı besleyen Rusya doğalgazı yerine İsrail, Katar ve ABD
gazının ikame edilmesi.
Doğu Akdeniz’den çıkarılacak gazın Avrupa’ya nakli için Dedeağaç limanının 18 km açığında
devasa yüzer depolar kuruyor. Yıllık 6 Milyar metreküp kapasiteli bu depolara Katar’dan ve
ABD’den sıvılaştırılmış doğalgaz da getirilecek. Sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) bu tesiste
yeniden gaz haline getirilip Avrupa pazarına gönderilecek.
Dedeağaç’taki ABD’nin yeni büyük askeri üssü bu sistemleri korumak için yapıldı. Ayrıca
ABD Girit adasındaki askeri üssünü büyütmeye başladı ve Larissa havalimanında
modernizasyon yaptı.
Bütün bu gelişmeleri iyi okumak ve geleceğe hazırlanmak gerekiyor.
Bunun için tarihten ders çıkarmak, aynı emperyalist sistemin İngiltere liderliğinde 105 sene
önce uygulamak istediği planı bilmek gerekir.

26Oca/240

YOLSUZLUKLARIN BÜYÜKLÜĞÜNÜ ALGILAYAMIYORUZ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YOLSUZLUKLARIN BÜYÜKLÜĞÜNÜ ALGILAYAMIYORUZ - Ruhittin SÖNMEZ
Son zamanlarda yolsuzluklar ve çetelerin üzerine gidildiği, yapılan operasyonlarla çok sayıda
suç çetesinin çökertildiği haberlerini okuyoruz. Fakat bu çökertilen çetelerin yasadışı yollardan
kazandığı paranın toplamı hakkında bir bilgimiz yok.
Usta Gazeteci Orhan Uğuroğlu 20 Ocak 2024’te yazdığı köşe yazısında “İzmir’in Çeşme
ilçesinde, yolsuzluk, rüşvet ve kara para aklama suçlarına yönelik düzenlenen
operasyonda “4’ü gümrük memuru 6 kişi tutuklandı” haberini değerlendirmiş.
Şüphelilerin adreslerinde yapılan aramalarda dolar, Euro ve Danimarka Kronu olarak bulunan
nakit döviz tutarının TL karşılığı 35 milyar 121 milyon 700 bin lira imiş. Bir de değeri gizlenen
çok sayıda ziynet eşyası ele geçirilmiş.
Halkımızın çoğu, kafasında TL’den 6 sıfır atılmadan önceki milyar TL gibi bir değer tasavvuru
olduğundan, haber konusu rakamın dehşetini algılayamıyor.

23Oca/240

“BAY ÖZGÜR” DEĞİL, “ÖZGÜR EFENDİ”- Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

“BAY ÖZGÜR” DEĞİL, “ÖZGÜR EFENDİ”-  Ruhittin SÖNMEZ
R. Tayyip Erdoğan’ın konuşma ve davranışlarında, Cumhurbaşkanı sıfatı yerine, AKP Genel
Başkanı özelliği ağır basıyor.
Cumhurbaşkanı olarak (siyasi rakipleri de dahil) bütün Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının onurunu / şerefini / haysiyetini / gururunu koruması gerekir. Bu hem insani
ve hem de görevinin gereği olan bir yükümlülük.
Ama Erdoğan siyasi rakiplerini küçümsemekten çekinmeyen bir liderdir.
Siyasi liderliğini dindarlık üzerine inşa etmiş biri için dikkat çekici bir durum bu. Çünkü Hazreti
Peygamber için müşriklerin bile “güvenilir Muhammed” (Muhammed ül emîn) dedikleri bilinir.
Yani rakipleriniz ve düşmanlarınız üzerinde bile saygı uyandıran bir devlet adamı olmak
çok önemlidir. Bunun yolu da rakiplerinizin ve düşmanlarınızın da kişiliklerine, inançlarına,
kutsallarına saygılı olmaktan geçer.
Mustafa Kemal Atatürk’ün galip geldiği savaşlardan sonra bile düşman tarafın komutanlarına,
bayrağına, askerine saygılı tavrına dair örnekleri hatırlayınız. Bu yüzden yaşarken de
sonsuzluğa uğurlandıktan sonra da düşmanlarımızdan ve çok uzakta olan dostlarımızdan da
saygı gördü.

19Oca/240

KAMBUR KAMBURU GÖRDÜĞÜNDE RAHATLAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sKAMBUR KAMBURU GÖRDÜĞÜNDE RAHATLAR - Ruhittin SÖNMEZ

Hukuk Fakültesinde iken bir hocamızın söylediği sözü hiç unutmadım: “Dünya tarihinde yokluk ve yoksulluktan dolayı isyanlar olmamıştır, isyanları başlatan adaletsizliktir.”

Bu söz “her adaletsizlik olan yerde isyan olacaktır” anlamına gelmiyordu.

Dr. Zülfikar Özkan ise “Beynin Mutluluğa Ayarlanması” isimli kitabında şu tespitleri naklediyor:

“İnsanı mutsuz eden, fazla şeye sahip olmaması değil, başkalarından azına sahip olmasıdır. Bir kambur, başka bir kamburu gördüğü zaman rahatlar.”

“İnsan istemeyi aklından geçirmediği malların yokluğunu kesinlikle hissetmez. Bununla birlikte yüz kat fazlasına sahip bir başkası, istediği şey onda olmadığı için kendini mutsuz hisseder.”

“Zenginlerin büyük serveti yoksulları huzursuz etmez. Buna karşılık zenginler bir niyetini gerçekleştiremediğinde sahip olduklarıyla avunmazlar. Zenginlik deniz suyuna benzer. Ne kadar içilirse o kadar susatır. Aynı şey şöhret için de geçerlidir. İsteklerimiz gerçekleştikten sonra onlara alışırız. Sahip olduklarımıza zamanla kayıtsız kalırız.”

“İnsan başkalarıyla iletişim kurarak rahatlamak istiyor. Bir insan kendisi gibi benzer acıyı çeken kişilerle bağlantısı olduğunda daha fazla acıya dayanabiliyor. Diğerlerinden soyutlandığı zaman acısına daha zor dayanabiliyor.”

Gerçekten 1999 Kocaeli depreminde diğer şehirlerden gelen hekimler depremzedelere terapi yapmaya çalışıyorlardı. Bir uzman doktor “çok ilginç, bizim insanımız bu toplu terapiyi her gün kendileri yapıyor. Bize ihtiyaçları yok. Çünkü hep deprem hakkında görüşerek terapiden beklediğimiz yararı sağlıyorlar” demişti.

16Oca/240

NAZIM HİKMET ŞİİRİ OKUYAN BAŞBUĞ TÜRKEŞ’TEN DAHA MI MİLLİYETÇİSİNİZ? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sNAZIM HİKMET ŞİİRİ OKUYAN BAŞBUĞ TÜRKEŞ’TEN DAHA MI MİLLİYETÇİSİNİZ? - Ruhittin SÖNMEZ

Gençlik dönemimde, Nazım Hikmet Ran sağ (milliyetçi- muhafazakâr) kesimin içinde “vatan haini” olarak değerlendirilen biriydi.

Fakat yıllar sonra, Azerbaycan’da irtibatta olduğumuz ve Türk milliyetçisi olduğundan kuşku duymadığım dostlarımızın müthiş Nazım Hikmet hayranı olduğunu gördüm.

Azerbaycan’da şiir sanatı bizden çok daha iyi bilinir, yaşanır ve hemen herkesin ezberinde onlarca şiir vardır. Hatta sadece Azerbaycanlı sanatçıları değil, Türkiye’de yetişen divan ve halk edebiyatının şair ve yazarlarını da bizden çok daha iyi tanırlar.

Ama Azerbaycanlı dostlarımın Nazım’a olan hayranlıkları sadece şiir sanatına ve sanatçının yazdığı şiirlerine değildi. Onlar, Sovyetler Birliği’nin Türk Milliyetçilerine karşı en ağır zulümleri yaptığı bir dönemde, Nazım’ın kendisini hep TÜRK olarak tanıtmasını çok taktir ediyorlardı.

9Oca/240

ORTA ÇAĞ AVRUPASI GİBİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

ORTA ÇAĞ AVRUPASI GİBİ – Ruhittin SÖNMEZ
Tarihi olayları o dönemin şartları içinde yorumlamak gerekir. Ancak “tarih tekerrür ediyorsa” o dönemlerde yaşanan bazı olayların sebep ve sonuçlarından ders çıkarmak mümkün olmalıdır.
Çünkü insanoğlunun zekâsı, davranışları öyle düşündüğümüz gibi çok da değişmemiştir.
Daron Acemoğlu ve Simon Johnson’un yazdığı “İktidar ve Teknoloji” kitabında ortaçağ
Avrupa’sındaki teknolojik gelişmelerin ve verimliliği artıran uygulamaların toplumun
genelinde bir refah artışına yol açmadığı anlatılıyor.
Günümüzdeki teknolojik gelişmelerle kıyaslanması mümkün olmasa da mesela su ve yel
değirmenlerinin devreye girmesiyle işçi başına verimlilik elle çalışan değirmenlerin 20 katına
kadar çıktı.
1000-1300 yılları arasında tarım teknolojilerinde yaşanan diğer gelişmelerle birlikte özellikle
İngiltere’de tekstil sektörü gelişti. Bu sektör ileride yaşanacak sanayi devriminde kilit rol
oynadı.
Fakat verimlilikteki bu artış, işçilerin maaşları ve yaşam şartlarını iyileştirmediği gibi
çoğunluğun yoksulluğunu daha da arttırdı.
Çünkü çiftçiler daha fazla çalışmalarına rağmen, dolaylı ve dolaysız vergilerle mahsulün çok
büyük bir kısmını efendilerine vermek zorunda idi. Çok çalışan ve yeterli beslenemeyen
köylülerin ortalama yaşama süresi 25 yıla kadar düşmüştü.
Çünkü Ortaçağ Avrupa’sında bir işgücü piyasası yoktu. Değirmenler arasında bir rekabette söz konusu değildi. Çalışan köylülerin lordlara ve din adamlarına karşı itiraz etmeleri mümkün değildi.
Baskı ve zorla çalıştırılıyorlardı.
1300’lerin ilk yarısında yoksulluk, beslenmeme ve temizlik sorunları yüzünden salgın hastalıklar patlak verdi. Mesela İngiltere’de ortaya çıkan kara veba sonrası İngiliz nüfusun üçte biri ile yarısı kadar bir kısmı öldü.
“Peki, değirmenlerin, nalların, dokuma tezgahlarının, el arabalarının ve maden işletmeciliğindeki ilerlemenin getirdiği ekstra üretim nereye gitti?”
Bir kısmı şehirlerde artan nüfusu beslemek için kullanıldı. Ama üretim fazlasının çoğu büyüyen dini hiyerarşik yapıya gidiyordu. Onlar da katedraller, manastırlar, kiliseler inşa ettiriyordu.
Tahminlere göre 1300’lere gelindiğinde başrahipler, piskoposlar ve diğer yüksek ruhban
sınıfı, tüm tarım arazilerinin üçte birini elinde tutuyordu.
Sevgili okuyucularım bu tarihlerin Osmanlı Devleti’nin kuruluş yılları olduğunu düşünmenizi
istiyorum.

5Oca/240

ADALET CAN ÇEKİŞİYOR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

ADALET CAN ÇEKİŞİYOR - Ruhittin SÖNMEZ

Hatay Milletvekili Can Atalay’ın başvurusu ile Anayasa Mahkemesi (AYM) 2. defa hak ihlali kararı verdi. Yine 2. defa bu ihlali kaldırması için kararın gönderildiği görevli İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi topu Yargıtay 3. Ceza Dairesine attı.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi yine “ihlal kararının hukuki bir değeri ile geçerliliği yoktur. Bu nedenle bu karar yok hükmündedir, ihlal kararına uymayacağız” anlamına gelen yeni bir karar verdi.

Artık tuzun koktuğu bir aşamaya gelindiği görülüyor. “Tüm anayasal hakları ve anayasal düzeni yerle bir eden” bir karardır bu.

AYM ile Yargıtay arasında bir astlık üstlük ilişkisi yoktur. Her biri kendi görev alanına giren alanlarda karar verir. AYM bir temyiz mahkemesi gibi inceleme yapmaz ve Yargıtay kararını iptal edemez.

Ancak İnsan Hakları ihlallerinde bireysel başvuru hakkı kapsamında yapılan başvurularda AYM tek yetkilidir. Verdiği karar herkesi bu arada diğer yargı organlarını da bağlar.

AYM kararları da tartışılabilir, hatalı veya yanlış bulunabilir ancak tanımıyorum veya uygulamıyorum denilemez.

Tıpkı Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) seçimlere dair kararları gibi, AYM’nin kararları da yanlış dahi olsa uygulanmak zorundadır.

Mesela YSK’nın “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan birleşik oy pusulaları geçerli değildir” yasa kuralına rağmen, mühürsüz oyları geçerli sayan hukuksuz kararı uygulandı.

Yine 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçiminin yenilenmesi kararı asla hukuki değildi, tamamen siyasi bir karardı. YSK’nın bu kararı Türkiye Cumhuriyeti hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Fakat bu YSK kararı da uygulanmıştır.

2Oca/240

AŞIRI ÖZGÜVEN VE KİBRİN SONU – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

AŞIRI ÖZGÜVEN VE KİBRİN SONU - Ruhittin SÖNMEZ

Daron Acemoğlu ve Simon Johnson’un yazdığı “İktidar ve Teknoloji” kitabında Süveyş Kanalı’nın hikayesi de anlatılıyor. Sonra bu olayı anlatan birkaç bilimsel makale daha okudum.  Gördüm ki; bu olaydan ve o çok zor projeyi hayata geçiren Fransız Ferdinand Lesseps'in Panama Kanalı’ndaki başarısızlığından da çok önemli dersler çıkarılabiliriz.

“Kızıldeniz ile Akdeniz arasında kanal açarak Hint Okyanusu’na açılmak” fikri ta firavunlar döneminden beri vardı.  Osmanlı döneminde ise Süveyş Kanalı’nın açılması fikri Sultan 2. Selim'le başlar ve Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa döneminde de tartışılır.

Fransız diplomat Ferdinand Lesseps Mısır’da görev yaparken Mısır’ı yönetenlerle tanışır ve 1854 yılında projeyi kabul ettirmeyi başarır. Hidiv Said Paşa Lesseps’in kurduğu şirkete projeyi yapması ve Mısır’a yıllık yüzde 15’lik gelir payı vermesi karşılığında, 99 yıllığına işletme imtiyazı verir.

Lesseps ikna gücü çok yüksek bir diplomat olsa da mesele birçok devleti ilgilendirmekte idi. Ayrıca finans temini ve teknolojik zorlukları vardı. Projeye zamanın süper gücü İngiltere karşıydı. Osmanlı Devleti kendi valisinin verdiği bu imtiyaza rağmen çekimser kaldı.

“Bu aşamada Osmanlı Devleti, Rusya ile 1853-1856 Kırım Harbine devam etmekte olup, İngiltere ve Fransa ile müttefik konumdadır. Bu nedenle kanal projesinde ciddi ve kesin bir adım atmamıştır. Osmanlı Devleti çekimser kalarak, müttefiklerinden herhangi birini küstürmek istememiştir.”

Osmanlı Devleti projeye onay vermemesine rağmen 1861’de kanal kazılmaya başlandı. “Kanalın uluslararası geçişlere açık olacağı ve hiçbir ülkeye imtiyaz tanınmayacağı” ilan edildi.

29Ara/230

BİLİM VE SANATTAN UZAK MİLLİYETÇİLİK OLMAZ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

BİLİM VE SANATTAN UZAK MİLLİYETÇİLİK OLMAZ - Ruhittin SÖNMEZ

Gelişmiş bir toplum olmanın ilk şartı bilim, uygar bir toplum olmanın ise sanat alanında ileride olmaktır.

Günümüz Türkiye’sinde kendilerini milliyetçi, muhafazakâr, Müslüman, yerli millî veya solcu olarak tanımlayan bütün kesimlerin çoğunluğu, maalesef, bilime mesafeliler ve sanat ve estetik kaygısından uzak durumdalar.

Bu yüzden gelişmiş ülkeler sıralamasında sadece ekonomik açıdan değil, güç ve itibar açısından da daha ileriye gidemiyoruz.

M. Akif’in “asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” mısraında kastettiği anlamı Milliyetçilik, solculuk gibi kavramlar için de genişletmemiz lazım.

Bunu yapmanın ilk adımı, çağımızın “bilim ve sanatın alabildiğine özgür olması gerekir” anlayışını benimsemekle atılabilir.

26Ara/230

OKULLARINI TERK EDEN ÜNİVERSİTELİLER – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

OKULLARINI TERK EDEN ÜNİVERSİTELİLER - Ruhittin SÖNMEZ

2021’de 338 bin 926, 2022’de 389 bin 564 öğrenci üniversiteleri terk etti. Bu veriyi Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK) raporunda yer alan, “Mezunlar Hariç Üniversiteden Ayrılan Öğrenci Sayısı” tablosundan aldım.

Aynı rapora göre, 2021 ve 2022’de üniversiteyi bırakan öğrenci sayısı, ülkedeki 50 ilin nüfusunu geçerek, 728 bin oldu.

Raporda 2021’de 4231, 2022 yılında 10 bin 902 öğrencinin Kocaeli Üniversitesi’ni bıraktığı görülüyor.

Bu veriler üretildiğine göre… Plansızlık, kalitesizlik ve verimsizliği gösteren bu rakamların işaret ettiği gerçeklere uygun önlemler alınmış olması gerekirdi, değil mi?

2015 yılında 100 bin civarında başlayan üniversiteden ayrılan öğrenci sayısı her yıl gittikçe artmaya devam etmiş ve son üç yılda 340 bin - 390 bin arası rakamlara çıkmış. Demek ki bir tedbir alınmamış veya etkili olmamış.

Bu verilerin alt açılımlarını tahmin edebiliyoruz.

Üniversitelerin birçok bölümü, öğrencilerin mezun olduktan sonra bir iş bulmalarını ve insanca yaşamalarını sağlayacak bir ücret almalarını sağlayamıyor. Yine birçok bölümün mezunu kendilerini hayata hazırlayan bilgi ile teçhiz edilemediği için, işverenlerce eleman alımında tercih edilmiyor. Bunlar genellikle işsizler ordusuna katılmak üzere mezun oluyorlar.

Üniversiteyi okuyan öğrencilerden bir kısmı bu gerçeği mezun olmadan görüyor. Üstelik mezun oluncaya kadar kendilerine yapılan yatırımların (aile desteklerinin) boşa gideceğini fark ediyor. Fayda/ maliyet analizi yapınca birkaç yıl daha üniversitede öğrenci olmanın mantıksız olduğu kanaatine varıyorlar.

Üstelik son senelerde özellikle büyük şehirlerde hayat o kadar pahalandı ki birçok aile bunun altından kalkamıyor. Dünyada evlatlarına en fazla yatırım yapan ebeveynler Türk anne babalardır. Onlar da bu masraflara dayanamayıp çocuklarını geri çağırıyor.

Zaten bu yılki YKS’de büyükşehirlerdeki üniversiteleri tercih edenlerin sayısında azalma olmuştu. “Tercih sayısı İstanbul’da 798 bin, Ankara’da 320 bin, İzmir’de ise 214 bin gerilemişti. Üç büyük şehir dışında “üniversite şehri” olarak bilinen Eskişehir, Bursa, Antalya, Mersin, Sakarya, Samsun gibi kentleri tercih eden öğrenci sayısı ise 1 milyon 122 bin azalmıştı.”

Ortalama ücretin asgari ücret seviyesine yaklaştığı, asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı bir ülkede bu olanlar sürpriz değil.

Aileleri açlıkla boğuşan, kendileri öğün atlayarak yaşamaya çalışan öğrencilerin, eğitim kalitesi yerlerde sürünen, iş kapısı aralama ümidi vermeyen okullardan ayrılması beklenen bir sonuçtur.

Ülkemiz açısından bu sonuçlar Eğitim Sistemimizin üniversite ayağının da iflas ettiğinin bir göstergesidir.

22Ara/230

DEĞERLERİNİ KORUMAYAN MUHAFAZAKÂRLAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

DEĞERLERİNİ KORUMAYAN MUHAFAZAKÂRLAR - Ruhittin SÖNMEZ
Karar Gazetesinde İbrahim Kiras “Muhafazakârlığımız da bu kadar!” başlıklı bir yazı yazdı.
“İstanbul’un ikonik yapılarından, basın tarihinin simgelerinden, şehrin hafıza nesnelerinden”
biri olan Tercüman Gazetesi binasının yıkılması üzerinden “muhafazakarlığımızı”
sorgulayan bir yazı idi.
2010’da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararı ile korunması gerekli
kültür varlığı olarak tescil edilmiş olan Tercüman Gazetesi binasının, 2 sene sonra bu tescil
kaydı kaldırılmış. İBB’nin “tescil durumunun yeniden değerlendirilmesi” talebi üzerine
çalışmalar devam ederken bina (yerine otel ve rezidans yapılmak üzere) yıktırılmış.
“Tercüman gazetesi bu ülkedeki sağ siyasetin ve ‘muhafazakâr’ aydınların tarihinde çok
önemli yeri olan bir kurum. İstanbul’un hafıza mekanlarından biri olan ikonik binasının
korunmasını” isteyen ve yıkıma karşı çıkanların sadece “Solcu Mimarlar Odası ile ‘CHP’li
belediye’ olması ilginç. “Sağcılar ve muhafazakârlar seslerini çıkarmıyor.”
Bu tespitleri yapan İbrahim Kiras kendisini “muhafazakâr” olarak tanımlayan zümrenin,
aslında tarihi değerlerimizi ve zenginliklerimizi korumak gibi bir derdi olmadığına dair örnekler
veriyor. Ve şu önemli sonuca ulaşıyor:
“Türk toplumu geneli itibarıyla muhafazakâr bir toplum değil aslında. Geçmişin değerini
bilen, köklerine sahip çıkma duyarlığına sahip olan insanlar değiliz biz.”

19Ara/230

KİRALARDAKİ ARTIŞ TÜRKİYE’YE ÖZGÜ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

KİRALARDAKİ ARTIŞ TÜRKİYE’YE ÖZGÜ - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın, Hürriyet’te Ahmet
Hakan’ın sorularına verdiği cevaplar gündeme oturdu.
Erkan’ın, İstanbul’daki yüksek kira fiyatlarından yakınan cümleleri oldukça samimi:
“İstanbul, Manhattan’dan pahalı olur mu? Biz İstanbul’da ev bulamadık. Müthiş pahalı.
Annemlere yerleştik, onların yanında kalıyoruz.”
Hafize Gaye Erkan’ın brüt maaşının 161 bin TL olduğu, yan ödemelerle beraber net maaşının
300 bin TL’yi geçtiği söyleniyor. Aslında (Fatih Altaylı’nın ifadesiyle) Merkez Bankası Başkanı
Gaye Erkan “on milyonlarca dolar birikimi olan bir uluslararası bankacı.”
Yani bu kadar geliri olan birisi için bile İstanbul’daki konut fiyatları ve kiraları çok pahalı.
Bunu hepimiz biliyorduk. Ama ülkeyi yönetenler şu gerekçeye sığınıyorlardı: “Tamam
Türkiye’de konut fiyatları ve kiraları çok yükseldi ama bu dünyada da böyle. Bütün ülkelerde
olduğu gibi bizde de artması normal.”
Gaye Erkan’ın tespiti ise tam tersi yönde: “Kiralarda Türkiye’ye özgü bir artış söz konusu.”
Bu sözün çok doğru olduğu açık. Çünkü mesela bu yıl içinde Avrupa’da konut fiyatları
ortalama yüzde 1,1 azalırken, Türkiye’de yüzde 89,2 artış oldu. “Bizi kıskandığı” söylenen
Almanya’da bu yıl konut fiyatları ortalama yüzde 9,9 düşmüş. Kira artışları da normal
olarak bunlara paralel seyrediyor.
Yani Türkiye genel bir sorunun parçası değil, kötü yönetimi ile sorunu kendisi yaratan bir ülke.
Erkan, “kira sorunu nasıl çözülecek?” sorusu üzerine “Arz eksikliği ve ucuz finansman
olduğu zaman bazen dengeler bozulabiliyor. İşte burada bizde de en önemli sorun sosyal
konut arzı. Çünkü sosyal konut eksikliğinden dolayı kiralarda artış var. Bir insanın 10 evi
olmamalı, 10 insanın bir evi olmalı. Ev ve gıda çok önemli” dedi.
Merkez Bankası Başkanının konut fiyatları ve kiralardan yakınması samimi. Ama “Kiralarda
da fiyat artışının yavaşladığını görüyoruz” sözünün gerçeği yansıttığından emin değilim.
Belki de kiralar o kadar uçtu ki bundan sonra artış hızı düşecek. Yani daha da pahalanmaya
devam edecek ama pahalılaşma hızı azalacak. Çünkü fiyatlar o kadar arttı ki son verilere göre
konut satışlarında (Kasım 2023’te, Kasım 2022’ye göre) yüzde 20,6 düştü.
Gaye Erkan’ın yakın zaman için umut verici bir sözü yok. “Kiraların enflasyonun daha
gerisinde kalması için zamana ihtiyacımız var. Ulaşım ve yemek gibi hizmet gruplarında fiyat
artışlarının yavaşlamasını 2024 sonunda göreceğiz. Kira ve eğitim gibi gruplarda ise biraz
daha yavaş olacak” dedi. Anlaşılıyor ki, önümüzdeki sene de kira ve eğitimde fiyatların
yükseliş trendi devam edecek.
Oysaki ekonomiden sorumlu bakan Mehmet Şimşek “özellikle büyükşehirlerde kiralarda
gerileme başladı” diyeli 3 gün oldu. Merkez Bankası Başkanının açıklaması Bakanın bu
sözünü yalanlar mahiyette.
Çünkü, “kiralarda fiyat artışı yavaşladı” demek başka, “kiralarda gerileme başladı” demek
çok başkadır.
Geçen sene 5 bin TL olan kiranın 10 bin TL’ye çıkması yüzde 100 artış demek. Gelecek sene
kira 17 bin TL’ye çıkarsa, artış yıllık yüzde 70 olacaktır. O zaman “kira artış hızı yüzde
100’den yüzde 70’e düştü” denecektir. Gaye Erkan’ın ifadesi bunu anlatıyor.

Oysaki Mehmet Şimşek’in “kiralarda gerileme başladı” ifadesi mevcut 10 bin TL kiranın,
mesela 8 bin TL’ye düştüğü/ düşeceği anlamına gelir ki bu asla gerçek durumu yansıtmıyor.

15Ara/230

RESMİ DİL VE KAMERUN İÇ SAVAŞI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

RESMİ DİL VE KAMERUN İÇ SAVAŞI - Ruhittin SÖNMEZ
Nokta TV’de yapıp sunduğum Geniş Açı programının bu haftaki konuğu Yeniden Aydınlanma
Derneği Genel Başkanı Halil Konuşkan’dı. Halil Konuşkan Dünyadaki iç savaşları araştırmış,
onlarca iç savaştan ders alabileceğimiz belli özellikleri çıkarmış. Sohbetimiz böyle günlük siyasi çekişmelerin dışında ama ülkemizi de yakından ilgilendiren bir konuda olunca programa ilgi iyi oldu.
Halil Konuşkan’ın bir TV programı içerisinde anlatabildiği örnek iç savaşlardan biri bana çok
ilginç geldi.

12Ara/230

KALİTESİZ EĞİTİMLE KALKINMA OLMAZ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

KALİTESİZ EĞİTİMLE KALKINMA OLMAZ - Ruhittin SÖNMEZ
İki hafta önceki yazımda “Bu eğitim kalitesi ile asla gelişmiş ve güçlü bir ülke olamayız”
demiştim. Bu hafta açıklanan PİSA testlerinin sonuçları eğitim sistemimizdeki niteliğin
(kalitenin) yerlerde süründüğünü bir kere daha yüzümüze çarptı.
PISA’nın açılımı “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” demek. Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş
grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araştırma bu.
Türkiye bu çalışmaya 2003 yılında dahil oldu. O tarihten sonra yapılan PISA sınavlarında
Türkiye “nitelik atılımı” yapamadı. Türkiye’nin 67 ülke arasındaki sıralamadaki yeri pek
değişmedi.
37 OECD ülkesi arasında Fen bilimlerinde 29’uncu, Matematikte 32’inci, Okuma becerileri,
yani okuduğunu anlamada 30’uncu sıradayız.
Öğrencilerimiz matematik, okuduğunu anlama ve bilim konularında hep OECD
ortalamasının çok altında puanlar almakta. Formüle etme, yorumlama ve akıl yürütme gibi
alt bölümlerin hepsinde OECD ortalamasının altındalar.
PISA’da puanlar en düşük 1. ve 2. basamaklardan başlayıp en yüksek puanlar ise 5. ve 6.
basamaklar olarak belirleniyor.
Bir ülkenin insan sermayesinin en kaliteli kısmını temsil eden grup ülke kalkınmasının
potansiyel lokomotifidir. Bu kapasiteye erişme oranı ne kadar yüksekse ülkenin kalkınma hızı o
kadar yüksek oluyor.
Türkiye’de öğrencilerin sadece yüzde 5,6’sı, (yaklaşık 50 bin öğrenci) en yüksek 5. ve 6.
basamaklarda yer alıyor. Bu nitelikli kesimdeki insanlarımızı ne kadar değerlendirebildiğimiz
de ayrı bir konu.
En yüksek 5. ve 6. basamaklarda öğrencilerinin oranı yüzde 22 civarında olan Güney
Kore’nin Türkiye’nin imrendiği bir gelişmişlik seviyesinde olması asla tesadüf değildir.
23 yıldır ülkeyi yöneten iktidar eğitim deyince hep okul binalarına yaptığı yatırımlarla ve
öğrenci sayısıyla övünüyor. Ülkeyi yönetenlerin nitelik (kalite) yönünden bir hedefi
olmamasının bir sonucudur bu rakamlar.

8Ara/230

TEK KELİMEYLE İYİ, İKİ KELİMEYLE İYİ DEĞİL.. / Ruhittin SÖNMEZ

indir

TEK KELİMEYLE İYİ, İKİ KELİMEYLE İYİ DEĞİL.. / Ruhittin SÖNMEZ

Merhum Süleyman Demirel güldürerek verdiği çok zekice hazır cevaplarıyla akıllarda kaldı. Bunlardan birini bugünlerde sıkça anıyorum:

Demirel'e bir gazeteci sorar;

"Sayın Demirel, Türkiye'nin durumunu tek kelimeyle özetler misiniz?"

Demirel: Tek kelimeyle özetlersek, İyi…

Herkes şaşırır, Demirel mevcut duruma iyi demiştir sonuçta. Ama devam eder.

Demirel: Ama iki kelimeyle özetlememi isterseniz "iyi değil"…

Bugün de ülkemizin durumu için bana aynı soruyu sorsalar aynı cevabı veririm.

Hatta üç kelimeyle özetlememi isterseniz “hiç iyi değil…” derim.

5Ara/230

MAHKEMELERİN KARAKUŞİ KARARLARI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sMAHKEMELERİN KARAKUŞİ KARARLARI - Ruhittin SÖNMEZ
Selahaddin-i Eyyûbi devrinde vezirlik ve kadılık yapan Bahaüddin Karakuşî isimli bir devlet
adamı varmış. Karakuşî, kadı olarak sadece yanlış değil hep abuk sabuk hükümler verirmiş.
Karakuşî’nin verdiği bu tuhaf hükümlere de ‘’Hükm-ü Karakûşî’’ denirmiş.
Bu yüzden hukuk dünyamızda mahkemelerin verdiği abuk sabuk kararlara ‘’Hükm-ü
Karakuşî’’ denir…
‘’Hükm-ü Karakuşî’’ denilen bu safça ve abuk sabuk verilen hükümler aslında Karakuşî
denilen zatı yıpratmak amacıyla siyasi rakibi tarafından yazdırılmış uydurma hikayeler imiş.
Ancak bu hikayeler mevcut hukuk sistemindeki tuhaf kararları, Karakuşî hükümlere benzeterek halkın hukuk sistemine olan güveninin önemine dikkat çekme yönünde faydalı olmuştur.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ülkenin durumunu değerlendirmesini isteyenlere
hükm-ü Karakuşi denilen tuhaf kararlardan birini anlatmış ve sözünü şöyle bitirmişti:
‘’Kıssadan hisse: Ananı ‘öpen’ kadı ise, kimi kime şikâyet edeceksin?.. Bugün ülkedeki
durum bu! Ağnadın mı?”

1Ara/230

EĞİTİM SİSTEMİ, EKONOMİ VE DEVLETİN GÜCÜ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

EĞİTİM SİSTEMİ, EKONOMİ VE DEVLETİN GÜCÜ - Ruhittin SÖNMEZ

Kasım 2017’de yani tam 6 yıl önce, Üniversiteye giriş sınavında değişikliğe gitme kararı açıklanırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP yönetimindeki dönemde, eğitim sistemi üzerindeki başarısızlığı itiraf etmişti.

Erdoğan, “Türkiye'de iki alanda arzu ettiğimiz gelişmeyi sağlayamadık. Bunlar eğitim ve öğretimdir, kültürdür” demişti.

“Adam seçimi kazandı…” Tekrar kazandı… Ve tekrar kazandı… Ama eğitimde başarılı olduğunu söyleyerek ve göstererek kazanmadı.

Zaten Erdoğan’ın itirafını beklememize de lüzum yoktu.

Eğitimdeki başarısızlığı sadece her yıl açıklanan Üniversiteye giriş ve liselere giriş için yapılan sınavların sonuçlarından anladıysak vah bize.

Ekonomide 2014 yılından bu yana kişi başına milli gelirimiz 10 bin dolar seviyesini aşamıyor. “Orta gelir tuzağı” denen bu durumdan çıkamayışımızın ilk sebebi katma değeri yüksek ürünler üretemiyor oluşumuz.

Yüksek teknolojili üretim yapacak insan gücünü yetiştirememişiz.

Ekonominin gelişmişliği ve gücü ülkedeki hukuk ve demokrasi seviyesi ile orantılıdır.

Hukuk ve demokrasi talebi ise eğitim seviyesi ve şehirleşme ile doğrudan alakalıdır.

Hukuk ve demokrasi talep eden yerine iradesini bir kişiye devreden bir insan modeli yetiştiren bir “eğitim sistemimiz” var.

Esasen buna “eğitim sistemimiz” var demek bile doğru değil. Rahmetli Nurettin Topçu’nun tespiti bugün daha çok geçerlidir:

“Eğitim sistemimizin iki eksiği var; 1- Eğitim, 2- Sistem.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eğitim ve kültürdeki başarısızlığın itirafını bile bile, “ama köprüler, yollar yaptılar” diye düşünenler bu eğitim sisteminin ürünleri idi.

Eğitim ve kültürdeki başarısızlığını göre göre, Ak Parti’nin ülkede “adalet ve kalkınma” sağladığını düşünenler de bu eğitim sisteminin ürünleri idi.

Şu tespitimi biliyorum ki sadece eğitim ve kültür seviyesi iyi olanlar anlayabilir:

Eğitim sistemin neyse ekonomin de, hukukun da, demokrasin de, ülkenin gücü de o.

Aynı şekilde, ekonomin ne ise, hukukun ne ise, demokrasin ne ise eğitim sistemin de o...

28Kas/230

TÜRKİYE’YE GERİ DÖNEN YERLİ SERMAYE KİMİN? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sTÜRKİYE'YE GERİ DÖNEN YERLİ SERMAYE KİMİN? - Ruhittin SÖNMEZ

Habertürk’te Abdurrahman Yıldırım son yazısında “seçim öncesi Türkiye’den çıkan sermaye seçim sonrası döndü. Ancak bu hareket büyük ölçüde net hata ve noksan kaleminde kaynağı belli olmayan şekilde gerçekleşti” bilgisini verdi.

Bir diğer ekonomi yazarı Ege Cansen de Sözcü Gazetesindeki yazısında “bu arada hoş bir şey oldu. Türkiye'ye adeta döviz yağmaya başladı. Hem de IMF'den ve Arap dostlardan değil. Yerli kaynaklardan. Anlaşılan CHP'nin iktidara gelmesinden korkup kaçan dövizler geri geldi” diyerek aynı durumu açıklayan bir yorum yaptı.

Bu haberleri duyunca “bıyıklı yabancı yatırımcı” kavramı aklınıza gelebilir. Bilindiği gibi, “fonlarını yurt dışında tutarak Türkiye’de borsa ve diğer finans piyasalarında değerlendirenlere” piyasada “bıyıklı yabancı” adı veriliyor.

Acaba ekonomi yazarlarının belirttiği yurda geri dönen yerli kaynak “yurtdışından yabancı yatırımcıymış gibi hisse senetlerine yatırım yapan aslında Türk olan” yatırımcılar mı?

Benim anladığım kadarıyla gelen para böyle değil. Çünkü bu tür yatırımlar için gelmiş olsa resmi yollardan gelirdi ve “kaynağı belli olmayan” sermaye hareketlerini gösteren “net hata noksan” kaleminde yer almazdı.

24Kas/230

İSLÂM’IN GÜNCELLENMESİ MESELESİ UNUTULDU MU? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sİSLÂM'IN GÜNCELLENMESİ MESELESİ UNUTULDU MU? - Ruhittin SÖNMEZ

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 8 Mart 2018’de yaptığı konuşmasında, “İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslam’ı 14 asır, 15 asır öncesi hükümleriyle kalkıp da bugün uygulayamazsınız…” "Birisi bakıyorsunuz sünneti, öbürü bakıyorsun icmaı tartışıyor. Ya bırak bu işleri, aslolan mukaddes kitabımız Kuran'dır. Kur’an'a ters değilse mesele bitmiştir" demişti.

Bu sözler üzerine yazdığım köşe yazısında şu yorumları yaptım:

Erdoğan’ın ifadesinde kullandığı “İslam'ın güncellenmesi” ibaresini doğru bulmuyorum. Bunun yerine “İslam'ın yorumlarının güncellenmesi” denilmesi gerekiyordu.

“İslam'da güncelleme” kavramıyla kastedilenin tecdit (yenileme) olduğunu sanıyorum. Tecdit, Hıristiyanlıktaki reformdan tümüyle ayrı bir anlam taşır. İslami hükümlerin çeşitli görüş açılarıyla yorumlanması çeşitli içtihatların, dolayısıyla mezhep farklılıklarının ortaya çıkmasına yol açmıştır. İçtihadın (yorum) önü daima açıktır.

Yorumların kendisinin herhangi bir kutsallığı söz konusu değildir. Kutsal olan Kur'an'da mevcut olan kurallardır. Onların değiştirilmesi söz konusu olmaz. Onların yeniden yorumlanmasının önü ise açıktır...

Dinde haram olan bir eylem yaygınlaşmışsa dinin kuralını değiştirip haram olmaktan çıkarmak reformdur.

“İslam, dinin hükmüne göre insanın kendini değiştirmesini öngörüyor, yoksa dinin hükmünü kendine göre değiştirmeyi değil..."

21Kas/230

YARGI ÇATIŞMASI DEĞİL YENİ DEVLET İNŞA ETME ÇABASI — Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sYARGI ÇATIŞMASI DEĞİL YENİ DEVLET İNŞA ETME ÇABASI -- Ruhittin SÖNMEZ
Bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesi milletvekili seçilen Can Atalay davasında “hak ihlali
kararı” verdi. Ağır Ceza Mahkemesi tahliye kararı vermesi gerekirken kararı uygulamadı
topu Yargıtay’a attı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi de kararı uygulamadığı gibi AYM’nin “yetki aşımı yaptığını”
öne sürerek, ihlal kararı veren üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay 3. Ceza
Dairesi’nin tavrı, iktidarın söylediği gibi, “yargı organları arasında ortaya çıkan içtihat
farkı” değildir. Devletin temellerini sarsacak bir eylemdir.

”AYM hak ihlalleri konusunda yetkili makamdır. Ortada bir hak ihlali varsa burada son sözü söyleyecek olan AYM”dir.” Anayasanın 153. maddesine göre, “Anayasa
Mahkemesi”nin kararına herkes uymak zorundadır.”
Karar eleştirilebilir, doğru bulunmayabilir fakat herkes uymak zorundadır.
Böyle bir yetki tartışması hukuki olmadığı gibi, yetkiye dair uyuşmazlığı çözmek
konusunda “hukuki bir boşluk olduğu” iddiası da doğru değil.
Anayasamızın 158. Maddesi çok açık ve net bir şekilde bu türlü sorunların nasıl
çözümleneceğini göstermektedir: “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki
görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.”
Önce Adalet Bakanı sonra Cumhurbaşkanı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin hukuka aykırı
kararını eleştireceği yerde bu kararı destekledi.
Erdoğan “İki yüksek yargı organımız arasındaki içtihat farklarının kalıcı bir şekilde
giderilmesi için gayret göstereceğiz. Sorunun acil çözümü anayasal ve yasal
değişikliklerin süratle yapılmasından; kalıcı çözümü yeni ve sivil anayasadan
geçmektedir” dedi.
Erdoğan’ın “devlet başkanı sıfatıyla, biz bu tartışmada taraf değil hakem konumundayız”
demesi de ayrı bir tartışma konusudur. Cumhurbaşkanının hele hele partili bir
Cumhurbaşkanının hakemlik yetkisi yoktur. Olsa bile zaten tarafsız olmayacağı
açıklamalarından belli olmuştur.
Bu gelişmeler, bu akla ziyan krizin “yeni anayasa” yapmak için bahane olarak
kullanılacağını gösteriyor.
Hatta “acaba böyle bir bahane üretmek için kurgulanmış bir kriz mi üretildi?”
kuşkusuna yol açıyor.